🎄 Zümer Suresi 42 Ayet Meali
PaUzF. Zümer Sûresi 42. Ayet Tefsiri Hakkında Konusu Nuzül Fazileti Zümer Sûresi Hakkında Zümer sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 75 âyettir. İsmini 71 ve 73. âyetlerde geçen “zümreler, gruplar, bölükler” mânasına gelen اَلزُّمَرُ zümer kelimesinden alır. 22. âyette geçen ve “köşkler, odalar” mânasına gelen اَلْغُرَفُ ğuref kelimesi de sûreye isim olmuştur. Resmî tertîbe göre 39, iniş sırasına göre 59. sûredir. Zümer Sûresi Konusu Sûrede ağırlıklı olarak tevhid inancının ve Allah’a ihlasla kulluk yapmanın ehemmiyeti ele alınır. Bir taraftan da şirkin bâtıllığı, saçmalığı ve kötü neticeleri geniş izahlarla beyân edilir. Mekke’de müşriklerin mü’minlere şiddetli baskı uyguladıkları bir dönemde indiği anlaşılan sûre, müslümanların gerektiğinde hicret etmelerine kapı aralar. Peygambere ve mü’minlere, ne tür zor şartlar altında olurlarsa olsunlar, dinlerinden asla taviz vermemeleri hatırlatılır. Çünkü tevhid inancının zedelenmesi, sonuç itibariyle bütün amellerin boşa çıkması gibi ağır kayıplara yol açabilecektir. Bu hususta peygamberin durumu bile diğerlerinden farksızdır. Sûre kıyâmetten bahsederek; tevhid ehlinin erişeceği hayırlı netice ile, şirke düşenlerin düçar kalacakları kötü sonu tesirli bir şekilde sahneleyip, dinleyenlerine hem iki farklı neticeyi mukayese etme, hem de ikisi arasında tercihte bulunma fırsatı sağlayarak son bulur. Zümer Sûresi Nuzül Sebebi Mushaftaki sıralamada otuz dokuzuncu, iniş sırasına göre elli dokuzuncu sûredir. Sebe’ sûresinden sonra, Mü’min Gåfir sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğini belirten 53. âyetten itibaren üç veya yedi âyetin Medine döneminde indiği yolunda rivayetler varsa da bu rivayetler zayıf bulunmaktadır bk. İbn Âşûr, XXIII, 311. Zümer Sûresi Fazileti Hz. Aişe, Resûl-i Ekrem her gece yatmadan evvel Zümer ve İsrâ sûrelerini okuduğunu rivayet eder. Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’an 21 اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ ﴿٤٢﴾ Karşılaştır 42 Allah, ölümleri anında ruhları bedenlerden çekip alır. Henüz ölüm vakti gelmemiş olanların ruhlarını ise uyudukları sırada alır; sonra ölümüne hükmettiği kimselerin ruhlarını berzah âleminde tutar; diğerlerini de belirlenmiş bir süreye kadar yaşamaları için serbest bırakır. Elbette bunda, etraflıca ve sistemlice düşünen bir toplum için nice dersler ve ibretler vardır. TEFSİR Ruhumuzu ölü beden toprağımıza ekip bize hayat bahşeden Allah Teâlâ olduğu gibi, onu her an kudret elinde tutan ve üzerinde istediği tasarrufu yapan da O’dur. Her gün binlerce misâlini müşâhede ettiğimiz ölüm hali ve istisnâsız her insanın yaşadığı uykuyla uyanma hâli, ruhlar üzerinde istediği tasarrufta bulunan nihâyetsiz güç sahibi o kudret elinin varlığını âşikâr bir şekilde haykırmaktadır. Âdeta “ben buradayım, beni görmek, fark etmek, tanımak isteyen bu noktaya dikkat etsin” çağrısı yapmaktadır. Gerçekten de ne ölen insanın ruhunu geri çevirmek imkânı vardır, ne de uykusu gelen insanın uykusunu -mütemâdiyen-engelleme gücümüz vardır. Hele uyuduktan ve ruhumuz bedenimizi terk ettikten sonra, Allah’tan başka hangi kudret ve kuvvet, onu mâhiyetini idrak imkânımız olmayan mâna âlemlerinden; milyarlarca ruhun aynı anda yükselip cevelân ettiği o ruhlar mahşerinden seçip ayıklayarak tekrar bedenimize döndürecek? İşte Allah Teâlâ, bütün ruhları her an kudret elinde evirip çevirmekte, vakti gelenleri bedenlerinden tamamen ayırıp berzah âleminde mahşere kadar tutmak üzere yanında saklamakta, henüz ecelleri tamamlanmamış olanları ise uykudan sonra tekrar bedenlerine göndermekte ve belli bir müddet daha yaşamalarına müsaade buyurmaktadır. Hâsılı ne Allah’ı inkâr etmek mümkün, ne de öldükten sonra dirilmeyi? Çünkü Yüce Rabbimiz, uyutmak ve tekrar uyandırmak suretiyle bütün insanlara her gün bunun tâlimini yaptırmakta ve eğitimini vermektedir. İnsan azıcık aklını çalıştırıp bu hususları düşünecek olsa, o ebedî hakîkat, bütün açıklığı ve berraklığıyla kalp semâsında parlak bir güneş gibi doğacaktır. Bu açık gerçeklere rağmen Kaynak Ömer Çelik Tefsiri
❬ Önceki Sonraki ❭ Your browser doesn’t support HTML5 audio ٱللَّهُ يَتَوَفَّى ٱلْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَٱلَّتِى لَمْ تَمُتْ فِى مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ ٱلَّتِى قَضَىٰ عَلَيْهَا ٱلْمَوْتَ وَيُرْسِلُ ٱلْأُخْرَىٰٓ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâmusemmen, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûnyetefekkerûne. Allah, ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Türkçesi Kökü Arapçası Allah اللَّهُ vefat ettirir و ف ي يَتَوَفَّى canları ن ف س الْأَنْفُسَ sırasında ح ي ن حِينَ ölümleri م و ت مَوْتِهَا ve kimseleri وَالَّتِي لَمْ ölmeyenleri م و ت تَمُتْ فِي uykularında ن و م مَنَامِهَا sonra yanında tutar م س ك فَيُمْسِكُ kimseleri الَّتِي hükmettiği ق ض ي قَضَىٰ üzerlerinde عَلَيْهَا ölümüne م و ت الْمَوْتَ ve salıverir ر س ل وَيُرْسِلُ ötekilerini ا خ ر الْأُخْرَىٰ kadar إِلَىٰ bir süreye ا ج ل أَجَلٍ belirli س م و مُسَمًّى şüphesiz إِنَّ vardır فِي bunda ذَٰلِكَ ibretler ا ي ي لَايَاتٍ bir toplum için ق و م لِقَوْمٍ düşünen ف ك ر يَتَفَكَّرُونَ Diyanet İşleri Başkanlığı Allah, ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Diyanet Vakfı Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Allah alır o canları öldükleri zaman; ölmeyenleri de uyuduklarında. Sonra haklarında ölüm kararı verdiklerini alıkoyar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için deliller vardır. Elmalılı Hamdi Yazır Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır. Ali Fikri Yavuz Allah, nefislerin ölümü zamanında, henüz ölmemişlerin de uyudukları sırada canlarını alır. Böylece üzerine ölüm hükmünü verdiği ruhları kıyamete kadar alıkor, diğerlerini uykudakileri mukadder bir müddete ecellerinin sonuna kadar salıverir. Şübhe yok ki bunda düşünür bir kavim için, Allah’ın kudret ve ilmine delâlet eden alâmetler var. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Allah alır o canları öldükleri zaman, ölmiyenleri de uyuduklarında, sonra üzerlerine ölüm hukmü verdiklerini alıkor da diğerlerini salıverir bir müsemmâ ecele kadar, şübhesiz ki bunda düşünecek bir kavm için âyetler var Fizilal-il Kuran Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerinde uykuları esnasında ruhlarını alır. Sonra ölümlerine hükmettiği kimselerinkini tutar; diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır. Hasan Basri Çantay Allah ölenin ölümü zamanında, ölmeyenin de uykusunda ruuhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümü hükmetdiği ruuhu tutar, diğerini muayyen bir vaktâ eceli gelinceye kadar salıverir. Şübhe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavm için kat´î ibretler vardır. İbni Kesir Allah; ölüm anında canları alır. Ölmeyenin ise uykusunda. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda; düşünen bir kavim için ayetler vardır. Ömer Nasuhi Bilmen Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında öldürüverir. Artık üzerine ölüm ile hükmettiğini tutuverir ve diğerini de tayin edilmiş vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda elbette alâmetler vardır, düşünücüler olan bir kavim için. Tefhim-ul Kuran Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda bir tür ölüme sokar. Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
Giriş Tarihi 1325 Son Güncelleme 1325 Zümer Suresi, Mekke döneminin ortalarında indirilmiş ve 75 ayetten oluşmuştur. 71 ve 73. ayetlerde yer alan ''Zümer'' kelimesinden ismini almıştır. Kur'an-ı Kerim'de yer alan bu surede başlıca, Allah'ın birliğinden, müminlerin cennete kâfilerin ise cehenneme gideceğinden söz edilmiştir. Zümer Suresinde kulların ölüm gelip çatmadan Allah'a yönelmesi gerektiği belirtilmiştir. Hadis kaynaklarında Zümer Suresi faziletleri ile ilgili de önemli bilgiler yer almaktadır. Zümer Suresi Arapça okunuşu Türkçe anlamı, Diyanet meali ve faziletlerine buradan ulaşabilirsiniz. Zümer Suresi Arapça Okunuşu Bismillahirramanirrahim 1. Tenzılül kitabi minellahil azızil hakım 2. İnna enzelna ileykel kitabe bil hakkı fa'büdillahe muhlisal lehüd dın 3. Ela lillahid dınül halıs Vellezınettehazu min dunihı evliya' ma na'büdühüm illa li yükarribuna ilellahi zülfa innellahe yahkümü beynehüm fı ma hüm fıhi yahtelifun innellahe la yehdı men hüve kazıbün keffar 4. Lev eradellahü ey yettehıze veledel lastafa mimma yahlüku ma yeşaü sübhaneh hüvellahül vahıdül kahhar 5. Halekas semavati vel erda bil hakk yükevvirul leyle alen nehari ve yükevvirun nehara alel leyli ve sehharaş şemse vel kamer küllüy yecrı li ecelim müsemma e la hüvel azızül ğaffar 6. Halekaküm min nefsiv vahıdetin sümme ceale minha zevceha ve enzele leküm minel en'ami zemaniyete ezvac yahlükuküm fı bütuni ümmehatiküm halkam mim ba'di halkın fı zulümatin selas zalikümüllahü rabbüküm lehül mülk la ilahe illa hu fe enna tusrafun 7. İn tekfüru fe innellahe ğaniyyün anküm ve la yerda li ıbadihil küfr ve in teşküru yerdahü leküm ve la teziru vaziratüv vizra uhra sümme ila rabbiküm merciuküm fe yünebbiüküm bima küntüm tü'melun innehu alımüm bizatis sudur 8. Ve iza messel insane durrun dea rabbehu münıben ileyhi sümme iza havvelehu nı'metem minhü nesiye ma kane yed'u ileyhi min kabül ve ceale lillahi endadel li yüdılle an sebılih kul temetta' bi küfrike kalılen inneke min ashabin nar 9. Emmen hüve kanitün anael leyli sacidev ve kaimey yahzerul ahırate ve yercu rahmete rabbih kul hel yestevillezıne ya'lemune vellezıne la ya'lemun innema yetezekkeru ülül elbab 10. Kul ya ıbadillezıne amenütteku rabbeküm lillezıne ahsenu fı hazihid dünya haseneh ve erdullahi vasiah innema yüveffes sabirune ecrahüm bi ğayri hısab 11. Kul innı ümirtü en a'büdellahe muhlisal lehüd dın 12. Ve ümirtü li en ekune evvelel müslimın 13. Kul innı ehafü in asaytü rabbı azabe yevmin azıym 14. Kulillahe a'büdü muhlisal lehu dını 15. F'büdu ma şi'tüm min dunih kul innel hasirınellezıne hasiru enfüsehüm ve ehlihim yevmel kıyameh e la zalike hüvel husranül mübın 16. Lehüm min fevkıhim zulelüm minen nari ve imn tahtihim zulel zalike yühavvifüllahü bihı ıbadeh ya ıbadi fettekun 17. Vellezınectenebüt tağute ey ya'büduha ve enabu ilillahi lehümül büşra fe beşşir ıbad 18. Ellezıne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh ülaikellezıne hedahümüllahü ve ülaike hüm ülül elbab 19. E fe men hakka aleyhi kelimetül azab e fe ente tünkızü men fin nar 20. Lakinillezınettekav rabbehüm lehüm ğurafüm min fevkıha ğurafüm mebniyyetün tecrı min tahtihel enhar va'dellah la yuhlifüllahül mıad 21. E lem tera ennellahe enzele mines semai maen fe selekehu yenabıa fil erdı sümme yuhricü bihı zer'am muhtelifen elvanühu sümme yehıcü fe terahü musferran sümme yec'alühu hutama inne fı zalike le zikra li ülil elbab 22. E fe men şerahallahü sadrahu lil islami fe hüve ala murim mir rabbih fe veylül lil kasıyeti kulubühüm min zikrillah ülaike fı dalalim mübın 23. Allahü nezzele ahsenel hadısi kitabem müteşebihem mesaniye takşeırru minhü ccüludüllezıne yahşevne rabbehüm sümme telınü cüludühüm ve kulubühüm ila zikrillah zalike hüdellahi yehdı bihı mey yeşa' ve mey yudlilillahü fe ma lehu min had 24. E fe mey yettekıy bi vechihı suel azabi yevmel kıyameh ve kıyle liz zalimıne zuku ma küntüm teksibun 25. Kezzebellezıne min kablihim fe etehümül azabü min hayüs la yeş'urun 26. Fe ezakahümüllahül hızye fil hayatid dünya ve leazabül ahırati ekber lev kanu ya'lemun 27. Ve le kad darabna lin nasi fı hazel kur'ani min külli meselil leallehüm yetesekkerun 28. Kur'anen arabiyyen ğayra zı ıvecil leallehüm yettekun 29. Darabellahü meseler racülen fıhi şürakaü müteşakisune ve racülen selemel li racül hel yesteviyani mesela elhamdü lillah bel ekseruhüm la ya'lemun 30. İnneke meyyitüv ve innehüm meyyitun 31. Sümme inneküm yevmel kıyameti ınde rabbiküm tahtesımun 32. Fe men azlemü mimmen kezebe alellahi ve kezzebe bis sıdkı iz caeh e leyse fı cehenneme mesvel lil kafirın 33. Vellezı cae bis sıdkı ve saddeka bihı ülaike hümül müttekun 34. Lehüm ma yeşaune ınde rabbihim zalike cezalü muhsinın 35. Li yükeffirallahü anhüm esveellezı amilu ve yecziyehüm ecrahüm bi ahsenillezı kanu ya'melun 36. E leysellahü bi kafin abdeh ve yühavvifuneke billezıne min dunih ve mey yudlilillahü fema lehu min had 37. Ve mey yehdillahü fema lehu mim müdıll e leysellahü bi azızin zintikam 38. Ve lein seeltehüm men halekas semavati vel erda le yekulünnellah kul eferaeytüm ma ted'une min dunillahi in eradeniyellahü bi durrin hel hünne kaşifatü durrihı ev eradenı bi rahmetin hel hünne mümsikatü rahmetih kul hasbiyellah aleyhi yetevekkelül mütevekkilun 39. Kul ya kavmı'melu ala mekanetiküm innı amil fe sevfe ta'lemun 40. Mey ye'tıhi azabüy yuhzıhi ve yehıllü aleyhi azabüm mükıym 41. İnna enzelna aleykel kitabe lin nasi bil hakk fe menihteda fe li nefsih ve men dalle fe innema yedıllü aleyha ve ma ente aleyhim bi vekıl 42. Allahü yeteveffel enfüse hıyne mevtiha velletı lem temüt fı menamiha fe yümsikülletı kada aleyhel mevte ve yürsilül uhra ila ecelim müsemma inne fı zalike le ayatil li kavmiy yetefekkerun 43. Emittehazu min dunillahi şüfea' kul e ve lev kanu la yemlikune şey'ev ve la ya'kılun 44. Kul lillahiş şefaatü cemıa lehu mülküs semavati vel ard sümme ileyhi türceun 45. Ve iza zükirallahü vahdehüşmeezzet kulubüllezıne la yü'minune bil ahırah ve iza zükirallezıne min dunihı izahüm yestebşirun 46. Külillahümme fatıras semavati vel erdı alimel ğaybi veş şehadeti ente tahkümü beyne ıbadike fıma kanu fıhi yahtelifun 47. Ve lev enne lillezıne zalemu ma fil erdı cemıav ve mislehu meahu leftedev bihı min suil azabi yevmel kıyameh ve beda lehüm minellahi ma lem yekunu yahtesibun 48. Ve beda lehüm seyyiatü ma kesebu ve haka bihim ma kanu bihı yestehziun 49. Fe iza messel insane durrun deana sümme iza havvelnahü nı'metem minna kale innema utıtühu ala ılm bel hiye fitnetüv ve lakinne ekserahüm la ya'lemun 50. Kad kalehellezıne min kablihim fe ma ağna anhüm ma kanu yeksibun 51. Fe esabehüm seyyiatü ma kesebu vellezıne zalemu min haülai seyüsıybühüm seyyiatü ma kesebu ve mahüm bi mu'cizın 52. E ve lem ya'lemu ennellahe yebsütur rizka li mey yeşaü ve yakdir önne fı zalike le ayatil li kavmiy yü'minun 53. Kul ya ıbadiyellezıne esrafu ala enfüsihim la taknetu mir rahmetillah innellahe yağfiruz zünube cemıa innehu hüvel ğafurur rahıym 54. Ve enıbu ila rabbiküm ve eslimu lehu min kabli ey yetiyekümül azabü sümme la tünsarun 55. Vettebiu ahsene ma ünzile ileyküm mir rabbiküm min kabli ey ye'tiyekümül azabü bağtetev ve entüm la teş'urun 56. En tekule nefsüy ya hasrata ala ma ferrattü fı cembillahi ve in küntü le mines sahırın 57. Ev tekule lev ennellahe hedani leküntü minel müttekıyn 58. Ev tekule hıyne teral azabe lev enne lı kerraten fe ekune minel muhsinın 59. Bela kad caetke ayatı fe kezzebte biha vestekberte ve künte minel kafirın 60. Ve yevmel kıyameti terallezıne kezebu alellahi vücuhühüm müsveddeh e leyse fı cehenneme mesvel lil mütekebbirın 61. Ve yüneccillahüllezınettekav bi mefazetihim la yemessühümüs suü ve la hüm yahzenun 62. Allahü haliku külli şey'iv ve hüve ala külli şey'iv vekıl 63. Lehu mekalıdüs semavati vel ard vellezıne keferu bi ayatillahi ülaike hümül hasirun 64. Kul e fe ğayrallahi te'mürunnı a'büdü eyyühel cahilun 65. Ve le kad uhıye ileyke ve ilellezıne min kablik lein eşrakte le yahbetanne amelüke ve le tekunenne minel hasirın 66. Belillahe fa'büd ve küm mineş şakirın 67. Ve ma kaderullahe hakka kadrihı vel erdu cemıan kabdatühu yevmel kıyameti ves semavatü matviyyatüm bi yemınih sübhünehu ve teala amma yüşrikun 68. Ve nüfiha fis suri fe saıka men fis semavati ve men fil erdı illa men şaellah sümme nüfiha fıhi uhra fe izahüm kıyamüy yenzurun 69. Ve eşrakatil erdu bi nuri rabbiha ve vüdıal kitabü ve cıe bin nebiyyıne veş şühedai ve kudiye beynehüm bil hakkı ve hüm la yuzlemun 70. Ve vüffiyet küllü nefsim ma amilet ve hüve a'lemü bima yef'alun 71. Vesıkallezıne keferu ila cehenneme zümera hatta iza cauha fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha e lem ye'tiküm rusülüm minküm yetlune aleyküm ayati rabbiküm ve yünziruneküm likae yemiküm haza kalu bela velakin hakkat kelimetül azabi alel kafirın 72. Kıyledhulu ebvabe cehenneme halidıne fıha fe bi'se mesvel mütekebbirın 73. Vesıkallezınet tekav rabbehüm ilel cenneti zümera hatta iza cauha ve fütihat ebvabüha ve kale lehüm hazenetüha selamün aleyküm tıbtüm fedhuluha halidın 74. Ve kalül hamdü lillahillezı sadekana va'dehu ve evrasenel erda netebevveü minel cenneti hayüs neşa' fe nı'me ecrul amilın 75. Ve teral melaikete haffıne min havlil arşi yüsebbihune bi hamdi rabbihim ve kudıye beynehüm bil hakkı ve kıylel hamdü lillahi rabbil alemın Zümer Suresi Türkçe Anlamı Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adıyla 1. Kitab'ın indirilmesi mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi Allah tarafındandır. 2. Ey Muhammed! Şüphesiz biz o Kitab'ı sana hak olarak indirdik. Öyle ise sen de dini Allah'a has kılarak O'na kulluk et. 3. İyi bilin ki, halis din yalnız Allah'ındır. Onu bırakıp da başka dostlar edinenler, "Biz onlara sadece, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz" diyorlar. Şüphesiz Allah ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah yalancı ve nankör olanları doğru yola iletmez. 4. Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, yarattıklarından dilediğini seçerdi. O bundan uzaktır, yücedir. O bir ve her şey üzerinde mutlak otorite sahibi olan Allah'tır. 5. Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. İyi bilin ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. 6. O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan erkek ve dişi olarak sekiz eş Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç kat karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk mutlak hakimiyet yalnız onundur. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? 7. Eğer inkar ederseniz şüphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkar etmesine razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın yükünü yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla bilir. 8. İnsana bir zarar dokunduğu zaman Rabbine yönelerek O'na yalvarır. Sonra kendi tarafından ona bir nimet verdiği zaman daha önce ona yalvardığını unutur ve Allah'ın yolundan saptırmak için O'na eşler koşar. De ki "Küfrünle az bir süre yaşayıp geçin! Şüphesiz sen cehennemliklerdensin." 9. Böyle bir kimse mi Allah katında makbuldür, yoksa gece vakitlerinde, secde halinde ve ayakta, ahiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak itaat ve kulluk eden mi? De ki "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Ancak akıl sahipleri öğüt alırlar. 10. Ey Muhammed! Bizim adımıza de ki, "Ey iman eden kullarım! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Bu dünyada iyilik yapanlar için ahirette bir iyilik vardır. Allah'ın yeryüzü geniştir. Sabredenlere mükafatları elbette hesapsız olarak verilir." 11. De ki "Şüphesiz bana, dini Allah'a has kılarak O'na ibadet etmem emredildi." 12. "Bana, müslümanların ilki olmam da emredildi." 13. De ki "Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım." 14. De ki "Ben dinimi Allah'a has kılarak sadece O'na ibadet ediyorum." 15. "Siz de Allah'tan başka dilediğiniz şeylere ibadet edin!" De ki "Şüphesiz hüsrana uğrayanlar kıyamet gününde kendilerini ve ailelerini hüsrana sokanlardır. İyi bilin ki bu apaçık hüsranın ta kendisidir." 16. Onlar için üstlerinde ateşten katmanlar, altlarında ateşten katmanlar vardır. İşte Allah kullarını bununla korkutur. Ey kullarım bana karşı gelmekten sakının. 17. Tağut'tan3, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah'a yönelenler için müjde vardır. O halde kullarımı müjdele! 18. Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir. 19. Hakkında azap sözü hükmü gerçekleşenler, hiç onlar gibi olur mu? Cehennemlikleri sen mi kurtaracaksın? 20. Fakat Rabbine karşı gelmekten sakınanlar için cennette üst üste yapılmış ve altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Allah gerçek bir vaadde bulunmuştur. Allah vadinden dönmez. 21. Görmedin mi, Allah gökten su indirdi de onu yeryüzündeki kaynaklara ulaştırdı. Sonra onunla renkleri çeşit çeşit ekinler çıkarıyor. Sonra ekinler kuruyor da onları sapsarı kesilmiş görüyorsun. Sonra da Allah onları kurumuş çer çöp haline getirir. Şüphesiz ki bunda akıl sahipleri için bir öğüt vardır. 22. Allah'ın, göğsünü İslâm'a açtığı, böylece Rabbinden bir nur üzere bulunan kimse, kalbi imana kapalı kimse gibi midir? Allah'ın zikrine karşı kalpleri katı olanların vay haline! İşte onlar açık bir sapıklık içindedirler. 23. Allah sözün en güzelini; âyetleri, güzellikte birbirine benzeyen ve hükümleri, öğütleri, kıssaları tekrarlanan bir kitap olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların derileri vücutları ondan dolayı gerginleşir. Sonra derileri de vücutları da kalpleri de Allah'ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Kur'an Allah'ın hidayet rehberidir. Onunla dilediğini doğru yola iletir. Allah kimi saptırırsa artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur. 24. Kıyamet günü kötü azaba karşı yüzüyle korunan kimse, o gün azaptan emin olan kimse gibi midir? Zalimlere, "Kazandıklarınızı tadın" denir. 25. Onlardan öncekiler de yalanladılar ve azap kendilerine farkına varamadıkları bir yerden geldi. 26. Böylece Allah dünya hayatında onlara zilleti tattırdı. Elbette ki ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilselerdi! 27. Andolsun, öğüt alsınlar diye biz bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali verdik. 28. Biz onu, Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar diye hiçbir eğriliği bulunmayan Arapça bir Kur'an olarak indirdik. 29. Allah, birbiriyle çekişen ortak sahipleri bulunan bir köle adam ile, yalnızca bir kişiye ait olan bir köle adamı örnek verdi. Bu iki adamın durumu hiç bir olur mu? Hamd Allah'a mahsustur. Hayır, onların çoğu bilmiyorlar. 30. Ey Muhammed! Şüphesiz sen öleceksin ve şüphesiz onlar da öleceklerdir. 31. Sonra şüphesiz siz kıyamet günü Rabbinizin huzurunda muhakeme edileceksiniz 32. Kim, Allah'a karşı yalan uyduran ve kendisine geldiğinde, doğruyu Kur'an'ı yalanlayandan daha zalimdir? Cehennemde kafirler için kalacak bir yer mi yok!? 33. Dosdoğru Kur'an'ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah'a karşı gelmekten sakınanlardır. 34. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükafatıdır. 35. Allah, işledikleri kötülükleri örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için onları böyle mükafatlandırdı. 36. Allah kuluna yetmez mi? Seni O'ndan Allah'tan başkalarıyla korkutmaya çalışıyorlar. Allah kimi saptırırsa artık onun için bir yol gösterici yoktur. 37. Allah kimi de doğru yola iletirse artık onu saptıracak hiç kimse yoktur. Allah mutlak güç sahibi, intikam sahibi değil midir? 38. Andolsun, eğer onlara, "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan elbette, "Allah", derler. De ki "Peki söyleyin bakalım? Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz var ya; eğer Allah bana herhangi bir zarar dokundurmak isterse, onlar Allah'ın dokundurduğu zararı kaldırabilirler mi? Yahut Allah bana bir rahmet dilese, onlar onun rahmetini engelleyebilirler mi?" De ki "Allah bana yeter. Tevekkül edenler ancak O'na tevekkül ederler." 39, 40. De ki "Ey kavmim! Elinizden geleni yapın. Ben de yapacağım. Kişiyi rezil edici azabın kime geleceğini ve sürekli azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz!" 41. Ey Muhammed! Biz sana Kitab'ı Kur'an'ı insanlar için, hak olarak indirdik. Kim doğru yola girerse, kendisi için girmiş olur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapar. Sen onlara vekil değilsin. 42. Allah ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. 43. Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki "Hiçbir şeye güçleri yetmese ve düşünemiyor olsalar da mı?" 44. De ki "Şefaat tümüyle Allah'a aittir. Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur. Sonra yalnız O'na döndürüleceksiniz." 45. Allah bir tek ilah olarak anıldığında ahirete inanmayanların kalpleri daralır. Allah'tan başkaları ilahları anıldığında bakarsın sevinirler. 46. De ki "Ey göklerin ve yerin yaratıcısı olan, gaybı da, görünen âlemi de bilen Allah'ım! Ayrılığa düştükleri şeyler konusunda kulların arasında sen hükmedersin." 47. Eğer yeryüzünde bulunan her şey tümüyle ve onlarla beraber bir o kadarı da zulmedenlerin olsa, kıyamet günü kötü azaptan kurtulmak için elbette onları verirlerdi. Artık, hiç hesap etmedikleri şeyler Allah tarafından karşılarına çıkmıştır. 48. Dünyada kazandıkları şeylerin kötülükleri karşılarına çıkmış, alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır. 49. İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet verdiğimizde, "Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir" der. Hayır, o bir imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. 50. Bunu kendilerinden öncekiler de söylemişti ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı. 51. Nihayet kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet etmişti. Onlardan zulmedenler var ya, kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet edecektir. Onlar Allah'ı aciz bırakacak değillerdir. 52. Bilmediler mi ki, Allah rızkı dilediğine bol bol verir ve dilediğine kısar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için elbette ibretler vardır. 53. De ki "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." 54. Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim olun. Sonra size yardım edilmez. 55, 56. Farkında olmadan azap size ansızın gelmeden önce, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ki, kişi, "Allah'ın yanında, işlediğim kusurlardan dolayı vay halime! Gerçekten ben alay edenlerden idim" demesin. 57. Yahut, "Allah beni doğru yola iletseydi elbette O'na karşı gelmekten sakınanlardan olurdum" demesin. 58. Yahut azabı gördüğünde, "Keşke benim için dünyaya bir dönüş daha olsa da iyilik yapanlardan olsam" demesin. 59. Allah şöyle diyecek "Hayır, öyle değil! Âyetlerim sana geldi de sen onları yalanladın, büyüklük tasladın ve inkarcılardan oldun." 60. Kıyamet günü Allah'a karşı yalan söyleyenleri görürsün, yüzleri kapkara kesilmiştir. Büyüklük taslayanlar için cehennemde bir yer mi yok!? 61. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları başarıları sebebiyle kurtarır. Onlara kötülük dokunmaz. Onlar üzülmezler de. 62. Allah her şeyin yaratıcısıdır. O her şeye vekildir. 63. Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Allah'ın âyetlerini inkar edenler var ya, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. 64. De ki "Ey cahiller! Siz bana Allah'tan başkasına ibadet etmemi mi emrediyorsunuz?" 65. Andolsun, sana ve senden önceki peygamberlere şöyle vahyedildi "Eğer Allah'a ortak koşarsan elbette amelin boşa çıkar ve elbette ziyana uğrayanlardan olursun." 66. Hayır, yalnız Allah'a ibadet et ve şükredenlerden ol. 67. Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Yeryüzü kıyamet gününde bütünüyle O'nun elindedir. Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından uzaktır, yücedir. 68. Sûr'a üflenir ve Allah'ın dilediği kimseler dışında göklerdeki herkes ve yerdeki herkes ölür. Sonra ona bir daha üflenir, bir de bakarsın onlar kalkmış bekliyorlar. 69. Yeryüzü Rabbinin nuruyla aydınlanır. Kitap amel defterleri ortaya konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve haksızlığa uğratılmaksızın aralarında adaletle hüküm verilir. 70. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah onların yaptıklarını en iyi bilendir. 71. İnkar edenler grup grup cehenneme sevk edilirler. Cehenneme vardıklarında oranın kapıları açılır ve cehennem bekçileri onlara şöyle derler "Size içinizden, Rabbinizin âyetlerini size okuyan ve bu gününüze kavuşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" Onlar da, "Evet geldi" derler. Fakat inkarcılar hakkında azap sözü gerçekleşmiştir. 72. Onlara şöyle denir "İçinde ebedi kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların kalacağı yer ne kötüdür!" 73. Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevk edilirler. Cennete vardıklarında oranın kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle der "Size selam olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi ebedi kalmak üzere buraya girin." 74. Onlar şöyle derler "Hamd, bize olan vaadini gerçekleştiren ve bizi cennetten dilediğimiz yere konmak üzere bu yurda varis kılan Allah'a mahsustur. Salih amel işleyenlerin mükafatı ne güzelmiş!" 75. Melekleri de, Rablerini hamd ile tesbih edip yücelterek Arş'ın etrafını kuşatmış halde görürsün. Artık kulların arasında adaletle hüküm verilmiş ve "Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur" denilmiştir. Zümer Suresi Faziletleri Zümer sûresi Hz. Peygamber'e Zebûr yerine verilen miûn sûrelerden biridir İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 301. Hz. Âişe, Resûlullah'ın her gece İsrâ sûresiyle beraber Zümer sûresini de okuduğunu nakletmektedir Müsned, VI, 68; Tirmizî, "Feżâʾilü'l-Ḳurʾân", 21; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 257-258. Bazı tefsir kitaplarında yer alan, "Allah, Zümer sûresini okuyan kimsenin kıyamet gününde ümidini boşa çıkarmaz ve ona Allah'tan korkan kişinin mükâfatını verir" meâlindeki hadisin Zemahşerî, V, 326; Beyzâvî, IV, 47 mevzû olduğu kabul edilmiştir Muhammed et-Tarablusî, II, 720. Ali Rızâyî, Zümer sûresi tefsirine yeni bir bakış çerçevesinde Mebânî-i ʿİzzet der Ḳurʾân Kum 1383, Gazzâlî Halîl Îd Tefsîrü sûreti'z-Zümer Riyad 1403/1983 adlı birer eser kaleme almış, Senâ Atâullah Ahmed, el-Esrârü'l-belâġıyye fî sûreti'z-Zümer ismiyle yüksek lisans tezi hazırlamıştır. Zümer Suresi Konusu Zümer Suresinin ana konusu Allah ve ahiret inancıdır. Yeryüzünde hiçbir şeyin Allah'a ortak ve denk tutulamayacağından bahsedilmiştir. O'nun mutlak ve eşsiz yaratı olduğu vurgulanmış, bu nedenle insanın her durumda Allah'a yönelip bağlanması gerektiğinden söz edilmiştir. Surede, Allah'a inanların ve bu şekilde bir yaşam sürenlerin cennet hayatına dair bilgiler verilmiş, inkar edenlerin ise kötü sonlarından bahsedilmiştir. Ezberlemek İsteyenler İçin Diğer Sureler Şöyle; Ayetel Kürsi Yasin Suresi İnşirah Suresi İhlas Suresi Fatiha Suresi Felak ve Nas Suresi Fetih Suresi Bakara Suresi Vakıa Suresi Mülk Suresi
Zümer Suresi, Mekke döneminde inmiştir. 75 âyettir. Sûre, adını 71 ve 73. âyetlerde geçen “Zümer” kelimesinden almıştır. Zümer; zümreler, gruplar demektir. Sûrede başlıca, göklerde ve yerde Allah’ın birliğini gösteren deliller, mü’minlerin cennete, kâfirlerin cehenneme sevk edilecekleri konu edilmekte; kullar, ölüm gelip çatmadan Allah’a yönelmeye Suresi Arapça OkuZümer Suresi Arapça DinleZümer Suresi Türkçe OkuZümer Suresi Türkçe Meali OkuZümer Suresi Türkçe Meali DinleZümer Suresi KonusuZümer Suresi NuzülZümer Suresi FaziletiZümer Suresi Hakkında Sıkça Sorulan SorularZümer Suresi TefsiriZümer Suresi HakkındaZümer Suresi Arapça OkuZümer Suresi Arapça yazılı olarak okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Arapça 1. Sayfaبِسْمِ اللّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِتَنْز۪يلُ الْكِتَابِ مِنَ اللّٰهِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ١اِنَّٓا اَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ فَاعْبُدِ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۜ٢اَلَا لِلّٰهِ الدّ۪ينُ الْخَالِصُۜ وَالَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِه۪ٓ اَوْلِيَٓاءَۢ مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ اِنَّ اللّٰهَ يَحْكُمُ بَيْنَهُمْ ف۪ي مَا هُمْ ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْد۪ي مَنْ هُوَ كَاذِبٌ كَفَّارٌ٣لَوْ اَرَادَ اللّٰهُ اَنْ يَتَّخِذَ وَلَداً لَاصْطَفٰى مِمَّا يَخْلُقُ مَا يَشَٓاءُۙ سُبْحَانَهُۜ هُوَ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ٤خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ٥Zümer Suresi Arapça 2. Sayfaخَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ ثُمَّ جَعَلَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَاَنْزَلَ لَكُمْ مِنَ الْاَنْعَامِ ثَمَانِيَةَ اَزْوَاجٍۜ يَخْلُقُكُمْ ف۪ي بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ خَلْقاً مِنْ بَعْدِ خَلْقٍ ف۪ي ظُلُمَاتٍ ثَلٰثٍۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ لَهُ الْمُلْكُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ٦اِنْ تَكْفُرُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنْكُمْ وَلَا يَرْضٰى لِعِبَادِهِ الْكُفْرَۚ وَاِنْ تَشْكُرُوا يَرْضَهُ۬ لَكُمْۜ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۜ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَۜ اِنَّهُ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ٧وَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَا رَبَّهُ مُن۪يباً اِلَيْهِ ثُمَّ اِذَا خَوَّلَهُ نِعْمَةً مِنْهُ نَسِيَ مَا كَانَ يَدْعُٓوا اِلَيْهِ مِنْ قَبْلُ وَجَعَلَ لِلّٰهِ اَنْدَاداً لِيُضِلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ قُلْ تَمَتَّعْ بِكُفْرِكَ قَل۪يلاًۗ اِنَّكَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِ٨اَمَّنْ هُوَ قَانِتٌ اٰنَٓاءَ الَّيْلِ سَاجِداً وَقَٓائِماً يَحْذَرُ الْاٰخِرَةَ وَيَرْجُوا رَحْمَةَ رَبِّه۪ۜ قُلْ هَلْ يَسْتَوِي الَّذ۪ينَ يَعْلَمُونَ وَالَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ۟٩قُلْ يَا عِبَادِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا رَبَّكُمْۜ لِلَّذ۪ينَ اَحْسَنُوا ف۪ي هٰذِهِ الدُّنْيَا حَسَنَةٌۜ وَاَرْضُ اللّٰهِ وَاسِعَةٌۜ اِنَّمَا يُوَفَّى الصَّابِرُونَ اَجْرَهُمْ بِغَيْرِ حِسَابٍ١٠Zümer Suresi Arapça 3. Sayfaقُلْ اِنّ۪ٓي اُمِرْتُ اَنْ اَعْبُدَ اللّٰهَ مُخْلِصاً لَهُ الدّ۪ينَۙ١١وَاُمِرْتُ لِاَنْ اَكُونَ اَوَّلَ الْمُسْلِم۪ينَ١٢قُلْ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اِنْ عَصَيْتُ رَبّ۪ي عَذَابَ يَوْمٍ عَظ۪يمٍ١٣قُلِ اللّٰهَ اَعْبُدُ مُخْلِصاً لَهُ د۪ين۪يۙ١٤فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِه۪ۜ قُلْ اِنَّ الْخَاسِر۪ينَ الَّذ۪ينَ خَسِرُٓوا اَنْفُسَهُمْ وَاَهْل۪يهِمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اَلَا ذٰلِكَ هُوَ الْخُسْرَانُ الْمُب۪ينُ١٥لَهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ ظُلَلٌ مِنَ النَّارِ وَمِنْ تَحْتِهِمْ ظُلَلٌۜ ذٰلِكَ يُخَوِّفُ اللّٰهُ بِه۪ عِبَادَهُۜ يَا عِبَادِ فَاتَّقُونِ١٦وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ١٧اَلَّذ۪ينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ اَحْسَنَهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ هَدٰيهُمُ اللّٰهُ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمْ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ١٨اَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِۜ اَفَاَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِۚ١٩لٰكِنِ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ لَهُمْ غُرَفٌ مِنْ فَوْقِهَا غُرَفٌ مَبْنِيَّةٌۙ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ وَعْدَ اللّٰهِۜ لَا يُخْلِفُ اللّٰهُ الْم۪يعَادَ٢٠اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَسَلَكَهُ يَنَاب۪يعَ فِي الْاَرْضِ ثُمَّ يُخْرِجُ بِه۪ زَرْعاً مُخْتَلِفاً اَلْوَانُهُ ثُمَّ يَه۪يجُ فَـتَرٰيهُ مُصْفَراًّ ثُمَّ يَجْعَلُهُ حُطَاماًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَذِكْرٰى لِاُو۬لِي الْاَلْبَابِ۟٢١Zümer Suresi Arapça 4. Sayfaاَفَمَنْ شَرَحَ اللّٰهُ صَدْرَهُ لِلْاِسْلَامِ فَهُوَ عَلٰى نُورٍ مِنْ رَبِّه۪ۜ فَوَيْلٌ لِلْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ مِنْ ذِكْرِ اللّٰهِۜ اُو۬لٰٓئِكَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ٢٢اَللّٰهُ نَزَّلَ اَحْسَنَ الْحَد۪يثِ كِتَاباً مُتَشَابِهاً مَثَانِيَۗ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذ۪ينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْۚ ثُمَّ تَل۪ينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلٰى ذِكْرِ اللّٰهِۜ ذٰلِكَ هُدَى اللّٰهِ يَهْد۪ي بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍ٢٣اَفَمَنْ يَتَّق۪ي بِوَجْهِه۪ سُٓوءَ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَق۪يلَ لِلظَّالِم۪ينَ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَكْسِبُونَ٢٤كَذَّبَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَاَتٰيهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لَا يَشْعُرُونَ٢٥فَاَذَاقَهُمُ اللّٰهُ الْخِزْيَ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَاۚ وَلَعَذَابُ الْاٰخِرَةِ اَكْبَرُۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ٢٦وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَۚ٢٧قُرْاٰناً عَرَبِياًّ غَيْرَ ذ۪ي عِوَجٍ لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ٢٨ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً رَجُلاً ف۪يهِ شُرَكَٓاءُ مُتَشَاكِسُونَ وَرَجُلاً سَلَماً لِرَجُلٍۜ هَلْ يَسْتَوِيَانِ مَثَلاًۜ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِۚ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ٢٩اِنَّكَ مَيِّتٌ وَاِنَّهُمْ مَيِّتُونَۘ٣٠ثُمَّ اِنَّكُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ عِنْدَ رَبِّكُمْ تَخْتَصِمُونَ۟٣١Zümer Suresi Arapça 5. Sayfaفَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَبَ عَلَى اللّٰهِ وَكَذَّبَ بِالصِّدْقِ اِذْ جَٓاءَهُۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِر۪ينَ٣٢وَالَّذ۪ي جَٓاءَ بِالصِّدْقِ وَصَدَّقَ بِه۪ٓ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ٣٣لَهُمْ مَا يَشَٓاؤُ۫نَ عِنْدَ رَبِّهِمْۜ ذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الْمُحْسِن۪ينَۚ٣٤لِيُكَفِّرَ اللّٰهُ عَنْهُمْ اَسْوَاَ الَّذ۪ي عَمِلُوا وَيَجْزِيَهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ الَّذ۪ي كَانُوا يَعْمَلُونَ٣٥اَلَيْسَ اللّٰهُ بِكَافٍ عَبْدَهُۜ وَيُخَوِّفُونَكَ بِالَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ وَمَنْ يُضْلِلِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ هَادٍۚ٣٦وَمَنْ يَهْدِ اللّٰهُ فَمَا لَهُ مِنْ مُضِلٍّۜ اَلَيْسَ اللّٰهُ بِعَز۪يزٍ ذِي انْتِقَامٍ٣٧وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلْ اَفَرَاَيْتُمْ مَا تَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ اَرَادَنِيَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّه۪ٓ اَوْ اَرَادَن۪ي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِه۪ۜ قُلْ حَسْبِيَ اللّٰهُۜ عَلَيْهِ يَتَوَكَّلُ الْمُتَوَكِّلُونَ٣٨قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُوا عَلٰى مَكَانَتِكُمْ اِنّ۪ي عَامِلٌۚ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ٣٩مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ٤٠Zümer Suresi Arapça 6. Sayfaاِنَّٓا اَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ لِلنَّاسِ بِالْحَقِّۚ فَمَنِ اهْتَدٰى فَلِنَفْسِه۪ۚ وَمَنْ ضَلَّ فَاِنَّمَا يَضِلُّ عَلَيْهَاۚ وَمَٓا اَنْتَ عَلَيْهِمْ بِوَك۪يلٍ۟٤١اَللّٰهُ يَتَوَفَّى الْاَنْفُسَ ح۪ينَ مَوْتِهَا وَالَّت۪ي لَمْ تَمُتْ ف۪ي مَنَامِهَاۚ فَيُمْسِكُ الَّت۪ي قَضٰى عَلَيْهَا الْمَوْتَ وَيُرْسِلُ الْاُخْرٰٓى اِلٰٓى اَجَلٍ مُسَمًّىۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ٤٢اَمِ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ شُفَعَٓاءَۜ قُلْ اَوَلَوْ كَانُوا لَا يَمْلِكُونَ شَيْـٔاً وَلَا يَعْقِلُونَ٤٣قُلْ لِلّٰهِ الشَّفَاعَةُ جَم۪يعاًۜ لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ٤٤وَاِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَحْدَهُ اشْمَاَزَّتْ قُلُوبُ الَّذ۪ينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْاٰخِرَةِۚ وَاِذَا ذُكِرَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِذَا هُمْ يَسْتَبْشِرُونَ٤٥قُلِ اللّٰهُمَّ فَاطِرَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ عَالِمَ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ اَنْتَ تَحْكُمُ بَيْنَ عِبَادِكَ ف۪يمَا كَانُوا ف۪يهِ يَخْتَلِفُونَ٤٦وَلَوْ اَنَّ لِلَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَا فِي الْاَرْضِ جَم۪يعاً وَمِثْلَهُ مَعَهُ لَافْتَدَوْا بِه۪ مِنْ سُٓوءِ الْعَذَابِ يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ وَبَدَا لَهُمْ مِنَ اللّٰهِ مَا لَمْ يَكُونُوا يَحْتَسِبُونَ٤٧Zümer Suresi Arapça 7. Sayfaوَبَدَا لَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُوا وَحَاقَ بِهِمْ مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ٤٨فَاِذَا مَسَّ الْاِنْسَانَ ضُرٌّ دَعَانَاۘ ثُمَّ اِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِنَّاۙ قَالَ اِنَّـمَٓا اُو۫ت۪يتُهُ عَلٰى عِلْمٍۜ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ٤٩قَدْ قَالَهَا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَ٥٠فَاَصَابَهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۜ وَالَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مِنْ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ سَيُص۪يبُهُمْ سَيِّـَٔاتُ مَا كَسَبُواۙ وَمَا هُمْ بِمُعْجِز۪ينَ٥١اَوَلَمْ يَعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ۟٥٢قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذ۪ينَ اَسْرَفُوا عَلٰٓى اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَم۪يعاًۜ اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّح۪يمُ٥٣وَاَن۪يبُٓوا اِلٰى رَبِّكُمْ وَاَسْلِمُوا لَهُ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنْصَرُونَ٥٤وَاتَّبِعُٓوا اَحْسَنَ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكُمْ مِنْ رَبِّكُمْ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ بَغْتَةً وَاَنْتُمْ لَا تَشْعُرُونَۙ٥٥اَنْ تَقُولَ نَفْسٌ يَا حَسْرَتٰى عَلٰى مَا فَرَّطْتُ ف۪ي جَنْبِ اللّٰهِ وَاِنْ كُنْتُ لَمِنَ السَّاخِر۪ينَۙ٥٦Zümer Suresi Arapça 8. Sayfaاَوْ تَقُولَ لَوْ اَنَّ اللّٰهَ هَدٰين۪ي لَكُنْتُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَۙ٥٧اَوْ تَقُولَ ح۪ينَ تَرَى الْعَذَابَ لَوْ اَنَّ ل۪ي كَرَّةً فَاَكُونَ مِنَ الْمُحْسِن۪ينَ٥٨بَلٰى قَدْ جَٓاءَتْكَ اٰيَات۪ي فَكَذَّبْتَ بِهَا وَاسْتَكْبَرْتَ وَكُنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ٥٩وَيَوْمَ الْقِيٰمَةِ تَرَى الَّذ۪ينَ كَذَبُوا عَلَى اللّٰهِ وُجُوهُهُمْ مُسْوَدَّةٌۜ اَلَيْسَ ف۪ي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْمُتَكَبِّر۪ينَ٦٠وَيُنَجِّي اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا بِمَفَازَتِهِمْۘ لَا يَمَسُّهُمُ السُّٓوءُ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ٦١اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ٦٢لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ اللّٰهِ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ۟٦٣قُلْ اَفَغَيْرَ اللّٰهِ تَأْمُرُٓونّ۪ٓي اَعْبُدُ اَيُّهَا الْجَاهِلُونَ٦٤وَلَقَدْ اُو۫حِيَ اِلَيْكَ وَاِلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكَۚ لَئِنْ اَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ٦٥بَلِ اللّٰهَ فَاعْبُدْ وَكُنْ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ٦٦وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِه۪ۗ وَالْاَرْضُ جَم۪يعاً قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪ۜ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ٦٧Zümer Suresi Arapça 9. Sayfaوَنُفِـخَ فِي الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِي الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُۚ ثُمَّ نُفِـخَ ف۪يهِ اُخْرٰى فَاِذَا هُمْ قِيَامٌ يَنْظُرُونَ٦٨وَاَشْرَقَتِ الْاَرْضُ بِنُورِ رَبِّهَا وَوُضِعَ الْكِتَابُ وَج۪ٓيءَ بِالنَّبِيّ۪نَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ٦٩وَوُفِّيَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَا عَمِلَتْ وَهُوَ اَعْلَمُ بِمَا يَفْعَلُونَ۟٧٠وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى جَهَنَّمَ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا فُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُـهَٓا اَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِنْكُمْ يَتْلُونَ عَلَيْكُمْ اٰيَاتِ رَبِّكُمْ وَيُنْذِرُونَكُمْ لِقَٓاءَ يَوْمِكُمْ هٰذَاۜ قَالُوا بَلٰى وَلٰكِنْ حَقَّتْ كَلِمَةُ الْعَذَابِ عَلَى الْكَافِر۪ينَ٧١ق۪يلَ ادْخُلُٓوا اَبْوَابَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۚ فَبِئْسَ مَثْوَى الْمُتَكَبِّر۪ينَ٧٢وَس۪يقَ الَّذ۪ينَ اتَّقَوْا رَبَّهُمْ اِلَى الْجَنَّةِ زُمَراًۜ حَتّٰٓى اِذَا جَٓاؤُ۫هَا وَفُتِحَتْ اَبْوَابُهَا وَقَالَ لَهُمْ خَزَنَتُهَا سَلَامٌ عَلَيْكُمْ طِبْتُمْ فَادْخُلُوهَا خَالِد۪ينَ٧٣وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّذ۪ي صَدَقَنَا وَعْدَهُ وَاَوْرَثَنَا الْاَرْضَ نَتَبَوَّاُ مِنَ الْجَنَّةِ حَيْثُ نَشَٓاءُۚ فَنِعْمَ اَجْرُ الْعَامِل۪ينَ٧٤Zümer Suresi Arapça 10. Sayfaوَتَرَى الْمَلٰٓئِكَةَ حَٓافّ۪ينَ مِنْ حَوْلِ الْعَرْشِ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْۚ وَقُضِيَ بَيْنَهُمْ بِالْحَقِّ وَق۪يلَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ٧٥Zümer Suresi Arapça DinleZümer Suresi Arapça Dinle, Zümer Suresi’ni Abdulbaset Abdussamed’den Arapça dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi Türkçe OkuZümer Suresi Türkçe latin alfabeysiyle yüzünden okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe 1. SayfaBismillahir rahmanir kitabi minallahil azizil enzelna ileykel kitabe bil hakkı fa’budillahe muhlisan lehud la lillahid dinul halis, vellezinettehazu min dunihi evliya, ma na’buduhum illa li yukarribuna ilallahi zulfa, innallahe yahkumu beynehum fi ma hum fihi yahtelifun, innallahe la yehdi men huve kazibun eradallahu en yettehıze veleden lastafa mimma yahluku ma yeşau subhaneh, huvallahul vahıdul semavati vel arda bil hakk, yukevvirul leyle alen nehari ve yukevvirun nehare alel leyli ve sehhareş şemse vel kamer, kullun yecri li ecelin musemma, e la huvel azizul Suresi Türkçe 2. SayfaHalakakum min nefsin vahıdetin summe ceale minha zevceha ve enzele lekum minel en’ami semaniyete ezvac, yahlukukum fi butuni ummehatikum halkan min ba’di halkın fi zulumatin selas, zalikumullahu rabbukum lehul mulk, la ilahe illa huve, fe enna tekfuru fe innallahe ganiyyun ankum, ve la yerda li ıbadihil kufr, ve in teşkuru yerdahu lekum, ve la teziru vaziretun vizra uhra, summe ila rabbikum merciukum fe yunebbiukum bima kuntum ta’melun, innehu alimun bi zatis iza messel insane durrun dea rabbehu muniben ileyhi summe iza havvelehu ni’meten minhu nesiye ma kane yed’u ileyhi min kablu ve ceale lillahi endaden li yudılle an sebilih, kul temetta’ bi kufrike kalilen inneke min ashabin men huve kanitun anael leyli saciden ve kaimen yahzerul ahırete ve yercu rahmete rabbih, kul hel yestevillezine ya’lemune vellezine la ya’lemun, innema yetezekkeru ulul ya ıbadıllezine amenutteku rabbekum, lillezine ahsenu fi hazihid dunya haseneh, ve ardullahi vasiah innema yuveffas sabirune ecrehum bi gayri Suresi Türkçe 3. SayfaKul inni umirtu en a’budallahe muhlisan lehud umirtu li en ekune evvelel inni ehafu in asaytu rabbi azabe yevmin a’budu muhlisan lehu ma şi’tum min dunih, kul innel hasirine ellezine hasiru enfusehum ve ehlihim yevmel kıyameh e la zalike huvel husranul min fevkıhim zulelun minen nari ve min tahtihim zulel, zalike yuhavvifullahu bihi ıbadeh, ya ıbadi tagute en ya’buduha ve enabu ilallahi lehumul buşra, fe beşşir yestemiunel kavle fe yettebiune ahseneh, ulaikellezine hedahumullahu ve ulaike hum ulul fe men hakka aleyhi kelimetul azab, e fe ente tunkızu men fin rabbehum lehum gurefun min fevkıha gurefun mebniyyetun tecri min tahtihel enhar, va’dallah, la yuhlifullahul lem tere ennallahe enzele mines semai maen fe selekehu yenabia fil ardı summe yuhricu bihi zer’an muhtelifen elvanuhu summe yehicu fe terahu musferran summe yec’aluhu hutama, inne fi zalike le zikra li ulil Suresi Türkçe 4. SayfaE fe men şerehallahu sadrehu lil islami fe huve ala nurin min rabbih, fe veylun lil kasiyeti kulubuhum min zikrillah, ulaike fi dalalin nezzele ahsenel hadisi kitaben muteşabihen mesaniye takşaırru minhu culudullezine yahşevne rabbehum, summe telinu culuduhum ve kulubuhum ila zikrillah, zalike hudallahi yehdi bihi men yeşau, ve men yudlilillahu fe ma lehu min fe men yetteki bi vechihi suel azabi yevmel kıyame, ve kıyle liz zalimine zuku ma kuntum min kablihim fe etahumul azabu min haysu la yeş’ ezakahumullahul hızye fil hayatid dunya, ve le azabul ahıreti ekber, lev kanu ya’ lekad darebna lin nasi fi hazel kur’ani min kulli meselin leallehum arabiyyen gayre zi ivecin leallehum meselen raculen fihi şurekau muteşakisune ve raculen selemen li racul, hel yesteviyani mesel, el hamdulillah, bel ekseruhum la ya’ meyyitun ve innehum innekum yevmel kıyameti ınde rabbikum Suresi Türkçe 5. SayfaFe men azlemu mimmen kezzebe alallahi ve kezzebe bis sıdkı iz caeh, e leyse fi cehenneme mesven lil cae bis sıdkı ve saddeka bihi ulaike humul ma yeşaune inde rabbihim, zalike cezaul yukeffirallahu anhum esveellezi amilu ve yecziyehum ecrehum bi ahsenillezi kanu ya’ leysallahu bi kafin abdeh, ve yuhavvifuneke billezine min dunih, ve men yudlilillahu fe ma lehu min men yehdillahu fe ma lehu min mudıll, e leysallahu bi azizin le in seeltehum men halakas semavati vel arda le yekulunnallah, kul e fe raeytum ma ted’une min dunillahi in eradeniyallahu bi durrin hel hunne kaşifatu durrihi ev eradeni bi rahmetin hel hunne mumsikatu rahmetih, kul hasbiyallah, aleyhi yetevekkelul ya kavmi’melu ala mekanetikum inni amil, fe sevfe ta’ ye’tihi azabun yuhzihi ve yahıllu aleyhi azabun Suresi Türkçe 6. Sayfaİnna enzelna aleykel kitabe lin nasi bil hakkı, fe men ihteda fe li nefsih, ve men dalle fe innema yadıllu aleyha, ve ma ente aleyhim bi yeteveffel enfuse hine mevtiha velleti lem temut fi menamiha, fe yumsikulleti kada aleyhel mevte ve yursilul uhra ila ecelin musemma, inne fi zalike le ayatin li kavmin min dunillahi şufeae, kul e ve lev kanu la yemlikune şey’en ve la ya’ lillahiş şefaatu cemia, lehu mulkus semavati vel ard, summe ileyhi iza zukirallahu vahdehuşmeezzet kulubullezine la yu’minune bil ahıreh, ve iza zukirellezine min dunihi iza hum fatıras semavati vel ardı alimel gaybi veş şehadeti ente tahkumu beyne ıbadike fi ma kanu fihi lev enne lillezine zalemu ma fil ardı cemian ve mislehu meahu leftedev bihi min suil azabi yevmel kıyameh, ve beda lehum minallahi ma lem yekunu Suresi Türkçe 7. SayfaVe beda lehum seyyiatu ma kesebu ve haka bihim ma kanu bihi iza messel insane durrun deana, summe iza havvelnahu ni’meten minna kale innema utituhu ala ilm, bel hiye fitnetun ve lakinne ekserehum la ya’ kalehellezine min kablihim fe ma agna anhum ma kanu esabehum seyyiatu ma kesebu, vellezine zalemu min haulai se yusibuhum seyyiatu ma kesebu ve ma hum bi mu’ ve lem ya’lemu ennallahe yebsutur rızka li men yeşau ve yakdir, inne fi zalike le ayatin li kavmin yu’ ya ıbadiyellezine esrefu ala enfusihim la taknetu min rahmetillah, innallahe yagfiruz zunube cemia, innehu huvel gafurur enibu ila rabbikum ve eslimu lehu min kabli en ye’tiyekumul azabu summe la ahsene ma unzile ileykum min rabbikum min kabli en ye’tiyekumul azabu bagteten ve entum la teş’ tekule nefsun ya hasreta ala ma ferrattu fi cenbillahi ve in kuntu le mines Suresi Türkçe 8. SayfaEv tekule lev ennallahe hedani le kuntu minel tekule hine terel azabe lev enne li kerreten fe ekune minel kad caetke ayati fe kezzebte biha vestekberte ve kunte minel yevmel kıyameti terellezine kezebu alallahi vucuhuhum musveddeh, e leysefi cehenneme mesven lil yuneccillahullezinettekav bi mefazetihim la yemessuhumus suu ve la hum haliku kulli şey’in ve huve ala kulli şey’in makalidus semavati vel ard, vellezine keferu bi ayatillahi ulaike humul e fe gayrallahi te’murunni a’budu eyyuhel lekad uhıye ileyke ve ilellezine min kablik, le in eşrekte le yahbetanne ameluke ve le tekunenne minel fa’bud ve kun mineş ma kaderullahe hakka kadrihi vel ardu cemian kabdatuhu yevmel kıyameti ves semavatu matviyyatun bi yeminih, subhanehu ve te’ala amma Suresi Türkçe 9. SayfaVe nufiha fis suri fe saıka men fis semavati ve men fil ardı illa men şaallah, summe nufiha fihi uhra fe izahum kıyamun eşrekatil ardu bi nuri rabbiha ve vudıal kitabu ve cie bin nebiyyine veş şuhedai ve kudıye beynehum bil hakkı ve hum la vuffiyet kullu nefsin ma amilet ve huve a’lemu bima yef’ keferu ila cehenneme zumera, hatta iza cauha futihat ebvabuha, ve kale lehum hazenetuha e lem ye’tikum rusulun minkum yetlune aleykum ayati rabbikum ve yunzirunekum likae yevmikum haza, kalu bela ve lakin hakkat kelimetul azabi alel ebvabe cehenneme halidine fiha, fe bi’se mesvel rabbehum ilel cenneti zumera, hatta iza cauha ve futihat ebvabuha ve kale lehum hazenetuha selamun aleykum tıbtum fedhuluha kalul hamdu lillahillezi sadakana va’dehu ve evresenel arda netebevveu minel cenneti haysu neşa, fe ni’me ecrul Suresi Türkçe 10. SayfaVe terel melaikete haffine min havlil arşı yusebbihune bi hamdi rabbihim, ve kudıye beynehum bil hakkı ve kıylel hamdu lillahi rabbil Suresi Türkçe Meali OkuZümer Suresi Türkçe Meali okumak için lütfen sayfayı aşağı Suresi Türkçe Meali 1. SayfaRahman ve Rahim olan Allah’ın kitabın indirilişi, güçlü, hikmet sahibi olan Allah ol, Biz sana kitabı hakkıyla indirdik. Onun için dini yalnız O’na halis kılarak Allah’a ibadet ve kulluk et!İyi bil ki halis din ancak Allah’ındır. O’ndan başka bir takım dostlara tutunanlar da şöyle demektedirler “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz. şüphe yok ki, Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyle hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola bir çocuk edinmek isteseydi elbette yaratacağından, dileyeceğini seçecekti. O bundan münezzehtir. O tek ve kahredici olan Allah’ gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Ay ve güneşi emrine amade kılmış, her biri belli bir süreye doğru akıyor. Uyan, O çok güçlü, çok Suresi Türkçe Meali 2. SayfaO, sizi tek bir nefisten yarattı. Onun eşini de ondan meydana getirdi. Sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz çift indirdi. Sizleri analarınızın karınlarında üç türlü karanlık içinde yaratılışdan yaratılışa yaratıp duruyor, işte Rabbiniz Allah O’dur, mülk O’nundur, O’ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz?Eğer inkar ederseniz, şüphe yok ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Bununla beraber kulları adına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz, sizin adınıza ona razı olur. Bir günahkar da diğerinin günahını çekecek değildir. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O vakit O, size bütün yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü o bütün sinelerin özünü bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün gönlünü vererek Rabbine dua eder. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O’na dua ettiği hali unutur da yolundan sapıtmak için Allah’a ortaklar koşmaya başlar. De ki “Küfrünle biraz zevk et. Çünkü sen, o ateşliklerdensin.”Yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp, ayakta durarak daima vazifesini yapan, ahireti hesaba katan ve Rabbinin rahmetini uman kimse gibi olur mu? De ki “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak temiz akıllı olanlar söyle “Ey iman eden kullarım, Rabbinize takva ile sığının. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah’ın toprağı geniştir. Ancak sabredenler mükafatlarına hesapsız erdirilir.”Zümer Suresi Türkçe Meali 3. SayfaDe ki “Ben Allah’a dini kendisine halis kılarak ibadet edeyim diye O’nun birliğine teslim olan müslümanların ilki olayım diye emrolundum”De ki “Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım.”De ki “Ben dinimi O’na has kılarak yalnız Allah’a kulluk ederim,siz de O’ndan başka dilediğinize kul olun.” De ki “Asıl hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerine ve mensuplarına ziyan verenlerdir. Evet, işte asıl açık hüsran budur.”Onların üstlerinden ateş çatılır, altlarından da çatılır; duydunuz ya, işte Allah kullarını bundan sakındırıyor, “Ey kullarım, onun için bana sığınıp korunun.” diyor.Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle Allah’a yönelenlere gelince, müjde onlaradır. Haydi müjde ver kullarıma,onlara ki, sözü dinler, sonra da en güzelini uygularlar. İşte onlar Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir, işte temiz akıllılar da üzerine azap hükmü sabit olan kimse de mi böyledir? Artık o ateşteki kimseyi sen mi çıkaracaksın?Fakat o Rablerine sığınarak korunanlar için altlarından ırmaklar akan kat kat yapılmış odalar ve balkonlu köşkler vardır. Bu Allah’ın va’didir. Allah va’dinden gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki kaynaklara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekin çıkarır, sonra o heyecana gelir solar, bir de onu sararmış görürsün, sonra da onu çöpe çevirir. Elbette bunda temiz akılları olanlar için bir ihtar Suresi Türkçe Meali 4. SayfaDemek ki, Allah kimin bağrını İslama açmış ise işte o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? O halde vay kalpleri, Allah’ın zikrinden boş kalıp kaskatı olanlara. Onlar, açık bir sapıklık sözün en güzelini, ikizli uyumlu ve ahenkli bir kitap olarak indirdi. Ondan Rablerine saygısı olanların derileri tüyleri ürperir. Sonra derileri de kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar; işte bu, Allah’ın rehberidir. Allah onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona hidayet edecek halde kıyamet günü zalimlere “Tadın bakalım kazanıp durduklarınızı!” denilirken yüzü ile o kötü azaptan korunacak kimse ne olur?Onlardan öncekiler de yalanladılar; yalanladılar da kendilerine hatırlarına gelmeyen yönden azap de Allah onlara dünya hayatında zilleti tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke ederim ki, bu Kur’an’da insanlar için her türlüsünden temsil getirdik. Gerek ki iyi Arapça bir Kur’an olarak gerek ki şöyle bir misal vermiştir Bir adam köle ki, bir takım ortakları var. Hırçın hırçın çekiştirip duruyorlar. Bir de selametle yalnız bir kişiye ait bir adam köle var. Hiç bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd Allah’ındır, fakat pek çokları elbette öleceksin, onlar da elbette siz muhakkak Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı olmak üzere Suresi Türkçe Meali 5. SayfaAllah’a karşı yalan söyleyen ve doğruyu da kendisine geldiği vakit yalanlayan kimseden daha zalim haksız kim olabilir? Kafirlerin yeri cehennemde değil midir?Doğruyu getiren ve onu tasdik edenlere gelince, işte onlar, Allah’tan Rablerinin katında ne dilerlerse vardır. işte O, güzel davrananların Allah, onların önceden yaptıklarının en kötüsünü bile silip bağışlayacak ve yapmakta oldukları güzel amellerin en güzeline göre mükafatlarını kendilerine kuluna kafi değil midir? Durmuşlar da seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Her kimi Allah şaşırtırsa, artık ona hidayet edecek kime de Allah hidayet verirse onu da şaşırtacak yoktur. Allah, intikam sahibi, çok güçlü değil midir?!Andolsun ki, onlara “O gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan kesinlikle “Allah’tır” diyeceklerdir. De ki “Gördünüz ya. Allah’tan başka çağırdıklarınızı, eğer Allah bana bir keder dilerse, onlar O’nun vereceği kederi açabilirler mi? Ya da O, bana bir rahmet dilerse onlar O’nun rahmetini tutabilirler mi?” De ki “Allah bana yeter! Tevekkül edenler hep O’na dayanır!”De ki “Ey kavmim, haliniz üzere çalışın; şüphesiz ben de çalışıyorum. Artık ileride bileceksinizKime kendisini rezil edecek bir azabın geleceğini ve yerli kalıcı bir azabın kimin üstüne ineceğini!”Zümer Suresi Türkçe Meali 6. SayfaBiz, insanlar için sana hak ile kitap indirdik. O halde kim yola gelirse kendi lehinedir; her kim de saparsa yalnızca kendi aleyhine olarak sapmış olur. Sen onların üzerine vekil değilsin!Allah alır o canları öldükleri zaman; ölmeyenleri de uyuduklarında. Sonra haklarında ölüm kararı verdiklerini alıkoyar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için deliller Allah’tan başka şefaatçılar mı edindiler?! De ki “Hiçbir şeye güç yetiremeseler ve akıl erdiremeselerde mi?”De ki “Bütün şefaat Allah’a aittir. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra hep döndürülüp O’na götürüleceksiniz!”Böyle iken Allah bir olarak anıldığında, ahirete inanmayanların yürekleri burkulur. O’ndan başkaları anıldığı zaman hemen yüzleri ki “Ey gökleri ve yeri yaratan, görülmeyeni ve görüleni bilen Allah’ım, kullarının arasında o ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında sen hüküm vereceksin!”Ve eğer bütün yeryüzünde olanlar ve onlarla birlikte bir o kadar daha o zulmedenlerin olsa, kıyamet günü azabın fenalığından kurtulmak için onu mutlaka feda ederlerdi. Ama karşılarına Allah tarafından hiç hesap etmedikleri şeyler Suresi Türkçe Meali 7. SayfaÖyle ki, yaptıkları işlerin fenalıkları karşılarına çıkmış ve alay edip durdukları şeyler kendilerini insana bir sıkıntı dokunduğunda Bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimizde de “O, bana bir bilgi sayesinde verildi.” der. Aslında o bir imtihandır, fakat pek çokları bunlardan öncekiler de söyledi, fakat o kazandıkları kendilerini kazandıklarının kötülükleri başlarına geçti. Şunlardan o zulmedenlerin de kazandıklarının kötülükleri başlarına geçecektir, onlar da bunu atlatacak Allah’ın rızkı dilediğine açtığını ve kıstığını bilmediler mi? Şüphesiz ki bunda, iman edecek bir topluluk için bir çok ibretler ki “Ey kendi aleyhlerine haddi aşmış kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azap gelmeden önce tevbe ile Rabbınıza yönelin ve O’na halis müslümanlık yapın! Sonra olmadan ansızın başınıza azap gelmeden önce samimi müslüman olun da, Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun ve uygulayın!Bir kimsenin “Eyvah, Allah’ın huzurunda yaptığım kusurlardan dolayı vay bana! Doğrusu ben, alay ederlendendim.” diyeceği,Zümer Suresi Türkçe Meali 8. Sayfayahut “Allah, bana yolunu gösterseydi, kesinlikle ben takva sahiplerinden olurdum.”ya da azabı gördüğü zaman “Bana bir daha geri dönüş imkanı olsaydı da güzel davrananlardan olsaydım!” diyeceği gün gelmeden uyun!Ona “Hayır, sana ayetlerim geldi de onlara yalan dedin, kibirlenmek istedin ve kafirlerden oldun!” de kıyamet gününde Allah’a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kararmış olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin yeri cehennemde değil mi?Korunan takva sahiplerini ise Allah, muratlarınca kurtuluşa erdirecektir. Onlara kötülük dokunmayacak, üzüntü duyacak da herşeyin yaratıcısıdır; herşey üzerinde vekil de O’ göklerin ve yerin kilitleri O’nundur. Allah’ın ayetlerini inkar edenlere gelince, işte onlar; kendilerine yazık ki “Böyle iken, şimdi O Allah’tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz bana, ey cahiller?”Andolsun ki, sana da senden öncekilere de “Yemin ederim ki, eğer Allah’a ortak koşarsan bütün çalışman boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun!” diye onun için yalnızca Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol!Onlar, Allah’ı gerektiği gibi takdir edemediler. Oysa bütün yeryüzü kıyamet gününde O’nun tasarrufunda olacak, gökler de O’nun kudretiyle katlanmış olacaktır. O, onların ortak koştuklarından münezzeh ve çok Suresi Türkçe Meali 9. SayfaVe Sur üflenmiştir. Göklerde kim var ve yerde kim varsa, Allah’ın dilediği kimselerden başka hepsi çarpılıp yıkılmıştır. Sonra ona bir daha üflenmiştir. Bu defa da onların hepsi kalkmış yeryüzü, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş, onlara hiçbir haksızlık yapılmadan, aralarında hak ile hüküm yaptığının karşılığı tamamen ödenmiştir ve O, onların yaptıklarını en iyi bölük bölük cehenneme sevkedilmektedir. Nihayet ona vardıklarında kapıları açılacak ve bekçileri onlara “içinizden size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve sizi bugününüzle karşılaşacağınıza dair korkutan peygamberler gelmedi mi?” diye soracaklar, onlar da cevap vereceklerdir “Evet geldi.” Fakat azap kelimesi kafirlerin üzerine hak “Girin cehennemin kapılarından, ebediyyen içinde kalmak üzere!” denir. Bak, büyüklük taslayanların yeri ne kötü!Rablerinden korkan takva sahipleri de bölük bölük cennete sevkedilmektedir. Nihayet oraya vardıkları ve kapıları açıldığı zamar bekçileri onlara “Selam sizlere, ne hoşsunuz! Haydi gidin oraya, sonsuza dek kalmak üzere!” diye selama da “Hamdolsun o Allah’a ki, bize verdiği sözü gerçekleştirdi ve bizi bu yere varis kıldı; cennette istediğimiz yerde makam tutuyoruz.” diyecekler. Bak, artık o iş yapanların mükafatı ne güzel!Zümer Suresi Türkçe Meali 10. SayfaMelekleri de Arş’ı etrafından donatmış olarak Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Halk arasında adaletle hüküm verilmekte ve “alemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun!” Suresi Türkçe Meali DinleZümer Suresi Türkçe Meali Dinle, Zümer Suresi Prof. Dr. Hamdi DÖNDÜREN’in Türkçe Mealini, Ahmet DENİZ’den dinlemek için lütfen Play ▶️ butonuna Suresi KonusuZümer Suresi konusu, Sûrenin temel konusu Allah ve âhiret inancıdır. Bu çerçevede hiçbir şeyin Allah’a ortak ve denk tutulamayacağı, O’nun mutlak ve eşsiz yaratıcı olduğu, bu sebeple insanın her durumda O’na yönelip bağlanması gerektiği belirtilmekte; bu şekilde inanan ve yaşayanların ulaşacağı âhiret nimetlerine ve cennet hayatına dair bilgi verilmekte; inkârcıların olumsuz duygu ve davranışları değerlendirilmekte; bunların kötü sonuçlarıZümer Suresi NuzülMushaftaki sıralamada otuz dokuzuncu, iniş sırasına göre elli dokuzuncu sûredir. Sebe’ sûresinden sonra, Mü’min Gåfir sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğini belirten 53. âyetten itibaren üç veya yedi âyetin Medine döneminde indiği yolunda rivayetler varsa da bu rivayetler zayıf bulunmaktadır bk. İbn Âşûr, XXIII, 311.Zümer Suresi FaziletiZümer Suresi fazileti, Hz. Âişe, Resûlullah’ın genellikle her gece yatmadan önce Zümer ve Benî İsrâil İsrâ sûrelerini okuduğunu söylemiştir Tirmîzî, “Sevâbü’l-Kur’ân”, 21.Zümer Suresi Hakkında Sıkça Sorulan Sorular Zümer Suresi Kur’an-ı Kerim’de kaçıncı sayfadadır?Zümer Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 457. sayfada başlar, 466. sayfada biter. Zümer Suresi kaç ayettir?Zümer Suresi, 75 ayetten oluşur. Zümer Suresi hangi cüzde yer alır?Zümer Suresi, Kur’an-ı Kerim’de 23. cüzde başlar, 24. cüzde biter. Zümer Suresi kaç sayfadır?Zümer Suresi, Kur’an-ı Kerim’de toplam 10 sayfa içinde yer Suresi TefsiriKur’an Yolu Tefsiri kitabından Zümer Suresi Tefsiri Suresi 1-2. Ayet TefsiriMüfessirlerin çoğuna göre her iki âyette geçen “kitap” ile Kur’ân-ı Kerîm kastedilmiştir; ilk âyetteki kitapla bu sûrenin, ikincisiyle Kur’an’ın kastedildiğini düşünenler de vardır Zemahşerî, III, 337. İbn Atıyye’nin tercih ettiği IV, 517, bize de daha isabetli görünen diğer bir görüşe göre ilk âyetteki kitapla başlangıçtan itibaren bütün peygamberlere indirilen kitaplara, ikincisiyle de Kur’ân-ı Kerîm’e işaret edilmiş; yüce Allah’ın, önceki peygamberlere, insanlık için yol gösterici olan ve yasalar koyan kitaplar indirdiği gibi Hz. Muhammed’e de bu kitabı, Kur’an’ı indirdiği Mutezile’nin görüşünden de yararlanarak ilk âyetteki azîz ve hakîm sıfatlarını bu bağlamda özetle şöyle açıklamaktadır XXVI, 238 Azîz, “asla yenilemeyecek derecede güçlü”; hakîm, “arzularına göre değil hikmetin gereğine göre iş yapan” demektir; bu da Allah’ın evrendeki bütün olup bitenleri eksiksiz bildiği anlamına gelir. Buradan Allah’ın üçüncü bir niteliği ortaya çıkar ki o da hiçbir şeye muhtaç olmayışıdır. İşte âyetteki “el-azîzi’l-hakîm” kısmı Allah’ın bu üç sıfatını yani güçlü, kusursuz hikmet sahibi ve ihtiyaçtan münezzeh olduğunu ifade etmektedir. Bu sıfatlara sahip olan Allah’ın bütün yapıp yarattıkları kesinlikle iyidir, doğrudur; engel tanımayan mutlak gücü sayesinde, olağan üstü bir iletişim yolu olan vahiy ile indirdiği kutsal kitaplar da O’nun engin ilim ve hikmetinin dünyaya ve insanlığa yansıyan ışıklarıdır. 2. âyette Kur’an’ın indirilişini “gerçeğin bilgisi” hak kavramıyla ilişkilendiren ifade de bunu göstermektedir. Her iki âyette Kur’an’ın Allah katından geldiği gerçeğine itiraz edenlere cevap hiçbir şeye muhtaç olmadan dilediği her şeyi en doğru ve en iyi bir şekilde yapabilecek derecede güç, bilgi ve hikmet sahibidir; geçmişteki kutsal kitapları ve Kur’an’ı da O indirmiştir. Bu gerçek açıkça belli olduktan sonra, 2. âyette artık insanın görevinin, içten bir saygı ve bağlılıkla yalnızca Allah’a kulluk etmek olduğu sonucuna varılmıştır. Âyette bu saygı, bağlılık ve kulluk ihlâs kavramıyla ifade edilmektedir. İhlâs, “gerek ibadetleri gerekse diğer dinî ve ahlâkî davranışları riyâ ve gösterişten, çıkar kaygılarından uzak olarak yalnızca Allah rızası için yapmak” anlamına gelir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 597-598Zümer Suresi 3. Ayet Tefsiri“Katıksız hâlis din” deyimini, kelime-i şehâdete dayalı din veya İslâm dini şeklinde açıklayanlar olmuştur Zemahşerî, III, 337. Ancak bu deyimi, daha açık olarak “her türlü şirkten, bâtıl inanç ve hurafelerden uzak bulunan; vahye dayanan ve kutsal kitabıyla, inanç ve amellere dair hükümleriyle orijinalliğini koruyan din” şeklinde anlamak isabetli görünmektedir. “Sadece bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye onlara tapıyoruz” şeklindeki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Câhiliye putperestleri, Allah’ın varlığına ve yaratıcı gücüne inanmakla birlikte, putları aracı tanrılar kabul edip kendilerine şefaat edeceklerine inandıkları için onlara taparlardı. Görünür veya görünmez varlıklara tapan başka çok tanrılı din mensuplarıyla Hz. Îsâ’yı tanrı kabul eden hıristiyanlar da benzer bir anlayışa sahiplerdi Taberî, XXIII, 193. Âyette, bu şekilde değişik bâtıl inanç gruplarıyla ilgili son hükmü Allah’ın vereceği, yani onları hak ettikleri şekilde cezalandıracağı belirtilmektedir. Yaratılmış ve sonlu, böyle olduğu için de eksik ve âciz varlıkları tanrı kabul etmek bir yalandan ibarettir, dolayısıyla bir küfürdür, yani gerçeği ters yüz etmek, inkâr etmektir; bu sebeple de hidayetten mahrum kalmayı gerektirir Râzî, XXVI, 242. Bu suretle âyet şu gerçeği dile getirmektedir Melekler veya cinler gibi görülmez varlıklara, güneş vb. gök cisimlerine, Hz. Îsâ veya başka bir beşere, ata ruhlarına veya bu sayılanların sembollerine, heykellerine tapanlar ve Allah’ı bırakıp bunları koruyucu veli ve kurtarıcı kabul edenler, onlardan medet umanlar hak yoldan sapmışlardır; bunların inançları yalandan ve küfürden ibarettir. Yegâne hak din, tevhid inancıdır; kurtuluşu hak edenler de sadece muvahhid tek tanrı inancını benimseyen müminlerdir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 598-599Zümer Suresi 4. Ayet TefsiriPutperest Araplar Lât, Uzzâ, Menât gibi putların Allah’ın kızları olduğuna inanırlardı. Âyete göre farzımuhal Allah evlât sahibi olmak isteseydi, iddia edildiği gibi taş toprak cinsinden yapılmış şeyleri değil, yarattıkları içinden en güzel varlıkları seçerdi. Ama Allah ile yarattıkları arasında hangi şekilde olursa olsun bir baba-evlât ilişkisi söz konusu olamaz, Allah bundan münezzehtir; O’nunla yarattıkları arasındaki ilişki hâlik-mahlûk, ulûhiyyet-ubûdiyyet ilişkisinden ibarettir. Şu halde melekler, Îsâ, Muhammed veya herhangi bir canlı ya da cansız varlık, bunların hepsi yalnız ve yalnız O’nun mahlûkudur ve bunların her biri Hakk’ın yasalarına boyun eğerek, bazıları da bilinçli ve iradeli olarak O’nu hamd ile tesbih eder İsrâ 17/44. “O mutlak otorite sahibi tek Allah’tır”; dolayısıyla O’nun herhangi bir varlıkla ne bir ortaklık ilişkisinden ne de babalık-evlâtlık ilişkisinden söz edilebilir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 559Zümer Suresi 5-6. Ayet TefsiriBüyük âlem makrokozmos ve küçük âlem mikrokozmos, insan denilen iki varlık alanını yaratan gücün ululuk ve yetkinliğine dikkat çekilmektedir. “Hikmet ve fayda esasına göre” diye çevirdiğimiz “bi’lhakkı” deyimi, yaratma ve yönetmenin temelindeki ilâhî hikmete, yani eksiksiz kusursuz bilgiye ve yarara işaret eder. Buna göre yaratılışta saçmalıktan, anlamsızlık ve hikmetsizlikten söz etmek mümkün değildir; özünde her şey, iyidir, güzeldir, yararlıdır. Bütün İslâm âlimlerinin birleştiği bu inancın, en güzel ifadesini Gazzâlî’nin şu sözünde bulduğu kabul edilir “İmkân âleminde halen mevcut olandan daha güzel, daha tam ve daha mükemmelinin bulunması mümkün değildir” İhyâ’, IV, 258; el-İmlâ’ fî işkâlâti’l-İhyâ’, V, 35-36. Evren hakkındaki bu iyimser düşünce, yine Gazzâlî’ye isnat edilen bir özdeyişte, “Leyse fi’l-imkân ebdeu mimmâ kân” Var olandan daha mükemmeli mümkün değildir şeklinde ifade edilmiştir. Allah’ın, “sürekli olarak geceyi gündüzün, gündüzü gecenin üstüne sarması”ndan maksat, gündüzden geceye geçilirken yavaş yavaş aydınlığın çekilip karanlığın bastırması, geceden gündüze geçilirken de tersine karanlığın yerini aydınlığın almasıdır. Âyetin bu cümlesi, “Geceyi gündüze ekler, gündüzü de geceye ekler” şeklinde de yorumlanmıştır Şevkânî, IV, 515. Her gün tekrar ettiği için önemini fark edemediğimiz bu olaylar, ilâhî kudretin ve yaratılıştaki hikmetin durmadan tecelli ettiğini gösteren birer âyettir, işarettir. Güneş ve ayın, Hakk’ın yasalarına boyun eğerek semamızı süslemesi, ısı ve ışık vermesi de böyledir. İnsanlık âleminin bir tek candan, Âdem’den gelişi de evrenin oluşu ve işleyişi kadar muhteşem bir olaydır. Bu olay da düşünen aklı, hisseden kalbi dehşete düşürüp o yüce kudret karşısında secdeye kapandıracak derecede derin hikmetler taşıyan ilâhî tecellilerdendir. Âyet, bütünüyle insanlığın bu oluş süreci yanında her bir insanın ana rahmindeki yaratılış sürecine de veciz bir üslûpla değinmektedir. Müfessirler, “üç karanlık” tabirini, annenin karın duvarı, rahim duvarı ve cenini kuşatan zar amnion zarı içindeki karanlık tabakalar olarak açıklarlar. Bu karanlık tabakaları, rahim içinde birbirini kuşatan üç zarın teşkil ettiği tabakalar olarak anlamak da mümkündür. Bunların ilki, cenini koruyan, içi sıvı dolu amnion zarı, ikincisi amnionu dıştan kuşatan ve daha çok ceninin besin ve oksijen almasını sağlayan korion zarıdır. Rahim içini astar gibi kaplayan ve hamileliğin sonuna doğru gittikçe kalınlaşan üçüncü zar, üzerindeki kan damarlarıyla çocuk için besin deposudur. Hamilelikten sonra düştüğü için buna “düşen zar” zara decidua denilmektedir. Âyette bu tabakaların karanlık oluşuna bilhassa dikkat çekilmekle, bu karanlık ortamlarda olup bitenlerin dahi Allah’ın bilgisi ve kudreti sayesinde gerçekleştiğine; dışarıdan farkına bile varılmayan bu ortamda yaratılış harikalarının gerçekleştirildiğine işaret edilmiştir. “Türlü yaratılış safhalarından geçme” ifadesiyle, Hac 22/5 ve Mü’minûn 23/12-14 sûrelerinde açılımı verilen nutfe, alaka ve mudga safhalarının ve bundan sonraki gelişmelerin kastedildiği anlaşılmaktadır İbn Âşûr, XXIII, 333-334. Rahim karanlığında döllenmiş hücreye zigot nutfe, hücrenin rahim cidarındaki asılı vaziyetine alaka denir. Bu suretle rahimde gelişimini sürdüren embriyo, önce mudga denilen şekilsiz etimsi bir parçaya dönüşür ve zamanla diğer aşamalarda kemikler oluşur; kemikler kaslar, damar ve sinirlerle kaplanarak insan bedeninin oluşumu tamamlanır. Hayvanlardan lutfedildiği bildirilen “sekiz eş”, Enâm sûresinin 143-144. âyetlerinde zikredilen erkekli-dişili eşler olarak koyun, keçi, deve ve sığır çiftleridir. Kaynak Zümer Suresi 7. Ayet TefsiriBütün bu kanıtlara ve uyarıcı açıklamalara rağmen Allah’a gereği gibi iman etmemekte direnenler bilmeliler ki Allah’ın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı gibi insanların kendisine inanmalarına da ihtiyacı yoktur. Şu halde inkârcılar bu tutumlarıyla yalnız kendilerine zarar verirler. Her ne kadar Allah, kullarını inanıp inanmamakta özgür bırakmışsa da Kehf18/29; İnsân 76/3, merhameti gereği kullarının iman edip kurtuluşa ermelerini ister, rızası bundadır; bu yüzden insanlara doğru yolu bulmaları için akıl vermekle kalmayıp ayrıca peygamberleri aracılığıyla gönderdiği kutsal kitaplarında varlığının ve birliğinin nice kanıtlarını göstermiş, inananlara müjdeler vermiş, inanmayanları ikaz etmiş ve böylece iman edip hükümlerini yerine getirmek suretiyle kendisine şükredenleri rızasına kavuşturacağını bildirmiştir. Onun rızası, yani kulundan hoşnut olup onu sevmesi ise bütün nimetlerin en büyüğü, en değerlisidir bk. Tevbe 9/72. İnsanın ödevi, kendisini bu değerli nimete lâyık kılacak bir hayat melekeleri yerinde olan her insan kendinden sorumludur ve yaptığı kötülüğün sonucu da yalnız ona aittir; ne o başkasının günahını taşır, ne de başkası onun günahını taşır. Onun için özgür ve bilinçli olarak yaptığımız işlerin sorumluluğunu başkasına yıkmaya kalkışmamalıyız; suçumuzu günahımızı başka birinin yükleneceğini ümit etmemeli, kendi hayatımızın iyi ve kötü sonuçlarının kendimize ait olduğunu bilmeliyiz. Dünyada hukuk ve kamuoyu karşısında bu böyle olduğu gibi âhirette Allah’ın huzurunda da böyle olacak; hepimiz sonunda kalplerimizin derinliklerini, en gizli sırlarımızı dahi bilen rabbimizin divanına çıkıp dünyadayken yaptığımız her şeyi karşımızda bulacak, O’nun şaşmayan adaletiyle yargılanacağız. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 601Zümer Suresi 8-9. Ayet TefsiriBuradaki “insan”la öncelikle Kur’an’ın muhatapları arasındaki inkârcı kişilerin kastedildiği âyetin devamından anlaşılmaktadır. Başka yerlerde de belirtildiği gibi meselâ bk. Bakara 2/177 gerçek mümin hem sıkıntılı zamanlarında hem rahat zamanlarında hep Allah ile olur, O’na güvenip dayanır. Bu bağlılığını kötü günlerinde isyan etmeden sabırla, iyi günlerinde azmadan şükürle gösterir. Allah’tan gelen her şeyi, “Lutfun da hoş, kahrın da hoş” diyerek karşılar. 9. âyet, inancında döneklik yapan biriyle her durumda Allah’a iman ve bağlılığını sürdürenin aynı değerde olamayacağını ifade etmektedir. Hâlis imanın ve samimi dindarlığın çok veciz bir özeti olan bu âyette, böyle bir dindarlığın en çarpıcı amelî tezahürü olan gece namazına, sorumluluk boyutu olan âhiret endişesiyle rahmet ümidine ve dindarlığın zihnî şartı olan bilgi donanımına dikkat çekilmiştir. İbadette dinî şuur ve duygu ne kadar yoğun olursa ibadetin değeri de o oranda yüksek olur. Bu yoğunluk geceleri daha da fazla olacağı için âyette özellikle gece ibadetinden söz edilmiştir. Derin dindarlığın diğer bir tezahürü de âhiret bilincinin canlı oluşudur. Ebedî hayata inanan iyi bir mümin, her durumda rabbine kulluk görevlerini yerine getirmekle birlikte, bir yandan da kulluğuyla O’nun merhamet ve sevgisini kazanmayı, bu sayede âhiret kurtuluşuna nâil olmayı arzular.“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ifadesindeki “bilme”den maksat, bu âyetler bağlamında öncelikle, yalnız zor durumda kalındığı zaman değil, her zaman Allah’ı bilip tanımayı marifetullah, bu irfan sayesinde yaratılmışlara kul olmaktan kurtulup yaratana kul olmanın önemini kavramayı ifade eder. Bununla birlikte “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” cümlesi, daha genel olarak –hangi konuda olursa olsun– ilmin yani doğru bilginin Allah katında mutlak bir değer olduğuna işaret eder. Esasen iman da ilim sayesinde kazanılır. Nitekim kaynaklarda ilim, “bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, gerçekle örtüşen inanç” itikad şeklinde tanımlanır Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “İlm” md.; Cürcânî, et-Tarîfât, “el-İlm” md.. Kur’ân-ı Kerîm’de gerek dinî gerekse din dışı konularla ilgili olarak ilim kelimesi ve türevlerinin 750 defa geçmesi, bilginin ve bilme faaliyetinin önemine işaret eder. Kendisini de Allah’tan gelmiş bir bilgi olarak tanıtan Kur’an Bakara 2/120, “Rabbim, ilmimi arttır!” diye Allah’a dua etmemizi öğütler. Hz. Peygamber de ilmi övmüş ve teşvik etmiştir Tirmîzî, “İlim”, 19. Âlimleri peygamberlerin vârisleri olarak gösteren hadis Buhârî, “İlim” 10, bilginin değeri yanında ilim adamlarının, bilgilerini insanlığın hayrına kullanmakla sorumlu olduklarına da işaret eder. Buna göre, ilim bizâtihi bir değer olsa da birçok hadiste ilmin amelle bütünleşmesi gerektiğine vurgu yapılmıştır meselâ bk. Müslim, “ez-Zikir ved’duâ”, 73; İbn Mâce, “Mukaddime” Duâ”, 2, 3. Şu halde davranış ve uygulama planında olumlu sonuçlar doğurmayan veya kötülüklere alet edilen bilgi, kıymeti bilinmemiş, şükrü eda edilmemiş bir nimet olup ayrıca sorumluluğu gerektirir. Nitekim bir hadiste, sadece basit dünyevî emellere ulaşmayı amaçlayan ve bu suretle bilgisini kötüye kullananlar “erdemsiz bilginler” diye anılmıştır Dârimî, “Mukaddime”, 29, 34; İslâm’da ilmin yeri ve müslümanların bilime katkıları konusunda bilgi için bk. İlhan Kutluer, “İlim”, DİA, XXII, 109-114. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 601-603Zümer Suresi 10. Ayet TefsiriMüslüman sayılmanın vazgeçilmez şartı iman etmektir. Bununla birlikte âyette ayrıca, “Rabbe karşı gelmekten sakınma” olarak çevirdiğimiz takvâ ile “iyilik” olarak çevirdiğimiz hasene de iyi bir müslüman olmanın şartı olarak gösterilmiştir. Takvâ, Allah’a sorumluluk bilinciyle saygı gösterip buyruklarını titizlikle yerine getirmek suretiyle ilâhî cezadan korunmayı bilgi için bk. Arâf 7/26; hasene ise doğru inançtan başlayarak, ister büyük ister küçük olsun her türlü iyi ve güzel halleri, erdemleri, tutum ve davranışları ifade eder bk. Enâm 6/160. Âyette bu anlamda iyiliğin karşılığının da iyilik olacağı bildirilmektedir. Tefsirlerde çoğunlukla, karşılık olarak verilecek bu iyilik cennet olarak açıklanmışsa da âyette böyle bir sınırlama olmadığına göre bunu her türlü dünyevî ve uhrevî hayır ve mutluluk olarak anlamak daha isabetli görünmektedir.“Allah’ın arzı geniştir” ifadesindeki “arz”dan cennetin kastedilmiş olabileceği yönünde zayıf bir görüş varsa da Râzî, XXVI, 253, müfessirler genellikle bu ifadeyi hicrete işaret olarak anlamışlardır. Kuşkusuz her müslümanın, sosyal çevresinde veya ülkesinde inançlı ve erdemli olarak yaşayabileceği düzeyde bir özgürlük ortamının oluşması için çaba göstermesi; ayrıca özgür bir ortamda yaşıyorsa bunun değerini bilmesi gerekir. Ancak âyetteki “Allah’ın arzı geniştir” cümlesi, bir kimsenin, bulunduğu yerde dinî ve ahlâkî hayatını gerektiğince yaşama şartlarından yoksun kaldığı ve bu ortamı olumlu yönde değiştirme imkânı da bulamadığı takdirde, inandığı değerlerden vazgeçmeyip serbestçe yaşayabileceği başka bir ortam bularak oraya gitme alternatifini de dikkate alması gerektiğine işaret etmektedir. Bu, iş yerini değiştirmekten, başka bir ülkeye göç etmeye kadar her türlü yer değişikliğini kapsar. Nitekim bu âyetin gelmesinden birkaç yıl sonra Hz. Peygamber ve arkadaşları, bütün çabalarına rağmen Mekke’de dinlerini yaşama özgürlüğünü sağlayamayınca Allah’ın emri uyarınca Medine’ye göç etmişlerdir. İnsanın değerleri uğruna böylesine bir özveriyi göze alması büyük bir sabır ve kararlılık işi olduğu için âyette, “Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir” buyurulmuştur bu konuda bilgi ve değerlendirme için bk. Nisâ 4/97-100. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 606-607Zümer Suresi 11-14. Ayet TefsiriBu âyetler, Hz. Peygamber’in, ümmetine tebliğ ettiği buyruklara öncelikle kendisinin uyması, kendisini kanunlar üstü görmemesi gerektiğini ifade eder. 10. âyette iyi bir müslüman olmanın şartları, doğru inançtan ibadetlere ve güzel ahlâka kadar bütün İslâmî yükümlülükleri kapsayan şu üç kelimeyle özetlenmişti İman, takvâ, hasene iyilik. Burada ise aynı görevler başka ifadelerle dile getirilerek Resûlullah’ın bu görevlerle yükümlü kılındığı ve bu suretle, “müslümanların ilki olmak”la sorumlu tutulduğu bildirilmekte, ayrıca bu durumunu insanlara açıklaması istenmektedir. Özellikle “Eğer rabbime isyan edersem, dehşetli bir günün azabına uğrayacağımdan korkarım” şeklindeki ifade, kötülük yapması halinde onun da başka insanlar gibi Allah’ın azabına uğrayacağını, teorik olarak kendisine bu hususta bir ayrıcalık, bir dokunulmazlık tanınmadığını ifade etmesi bakımından son derece anlamlıdır. Nitekim Abese sûresinin başında 80/1-10 Hz. Peygamber, yanlış bulunan bir davranışı dolayısıyla ikaz edilmiştir. Kuşkusuz bu âyetler, onun bir ilâh gibi hatasız görülmemesi gerektiğini ortaya koyması bakımından önemlidir. Fakat bundan daha önemli olanı şudur ki, Resûlullah bu âyetleri de bütün âyetler gibi kutsal saymış ve en ufak bir komplekse kapılmadan insanlara duyurmuştur. İşte bundan dolayı o, insanlığa örnek, âlemlere rahmet kabul edilmiştir Enbiyâ 21/107; Ahzâb33/21. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 607Zümer Suresi 15-16. Ayet TefsiriPeygamber, Allah’ın bildirdiği hükümleri eksiksiz ve yanlışsız duyurduğu gibi, bizzat kendisinin de bu hükümleri yerine getirmekle yükümlü olduğunu, aksine davranırsa cezalandırılacağını açıkça ortaya koymuştur. Buna rağmen Kur’an’ın muhatapları Allah’ı bırakıp sahte tanrılara tapmaya devam edeceklerse yapılacak bir şey yoktur. Âyetteki “Artık siz de O’nun dışında dilediğinize tapın bakalım!” cümlesi bir uyarı ve tehdit ifadesidir. Bu uyarıyı dikkate almayanların âkıbeti sadece “hüsran” zarar, ziyan, kayıp olacaktır. Onların âhirette öz benliklerini kaybetmeleri, “cehennemde hak ettikleri cezaya çarptırılmaları”; yakınlarını kaybetmeleri de “içinde bulundukları cehennem ortamında akraba ve dostlarıyla buluşup görüşme ve yardımlaşma imkânından yoksun kalmaları” şeklinde açıklanır İbn Atıyye, IV, 524-525; Râzî, XXVI, 255-256. 16. âyet, inkârcıların âhiretteki hüsranlarına kısa ve öz olarak açıklama getirmektedir. Tefsirlerde bu âyetin, cehennemde tabakalar bulunduğuna ve her tabakada ateş bulutları veya katmanlarının yer aldığına işaret ettiği; bir tabakada azap görenleri üstten kaplayan ateş kümelerinin, bir üst tabakadakilerin altlarına denk geldiği için âyette “Onların üstünde kat kat ateş olacak, altlarında da böyle katlar bulunacak” buyurulduğu belirtilir İbn Atıyye, IV, 525; İbn Âşûr, XXIII, 361-362. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 607-608Zümer Suresi 17-18. Ayet Tefsiri” Sahte tanrılar ” diye çevirdiğimiz âyet metnindeki tâgt kelimesi insanlar tarafından tapılan bâtıl tanrıları; Allah Teâlâ’ya isyan edilmesine sebep olan, görünür ve görünmez varlıkları; insanlık tarihi boyunca hakkı bâtıl, bâtılı hak gösterme gayretlerini yansıtan, bütün küfür ve ilhad faaliyetlerini ifade eden bir terim olarak kullanılır. Muhammed Esed’in bu kelimeye yüklediği “kişinin bütün mânevî bağlarını kaybetmesine ve duygularının esiri olmasına yol açan, belli bazı şeytanî ihtirasların veya arzuların… ifsat edici gücü” şeklindeki açıklamasına III, 939-940 –diğer anlamları dışlamamak kaydıyla– biz de katılıyoruz ayrıca bk. Mâide 5/60. Kendi dışında veya içinde bu şekilde sahte tanrılar üretip onlara tapmaktan kurtularak Allah’a yönelen insanlar, içten veya dıştan gelebilecek her türlü saptırıcı telkinlerden, baskılardan ruhlarını kurtardıkları için duydukları, öğrendikleri sözler içinde akıl ve sağduyularıyla en iyi ve en doğru bulduklarına değer verir, ona uyarlar. Râzî’ye göre duyulan bir söz doğru da yanlış da olabilir ve bunu ayıracak olan da aklî kanıttır. Râzî, bu âyetten yola çıkarak, aklın en iyi ve en doğru olanı ayırt etme konusundaki yetkisini iman, ibadet ve hukukî uygulamalara kadar bütün konulara genellemiş; insanın her konuda aklî kanıta hüccetü’l-akl, eleştirel düşünmeye nazar ve mantıksal çıkarıma istidlâl değer vermesi gerektiği yönünde geniş açıklamalar yapmıştır XXVI, 260-262. Râzî’ye göre “Bir insan akıllı ve kavrayışı güçlü değilse belirtilen gerçek bilgileri zihninde toplaması da mümkün olmaz.” Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 608Zümer Suresi 19-20. Ayet Tefsiri“Hakkında azap hükmü kesinleşmiş kimse” tefsirlerde genellikle inkârcı tutumu sebebiyle azabı hak etmiş kişi olarak açıklanmış; âyet, “Kim azabı hak ederse artık o kişi ateşe atılacak ve senin onu kurtarman da mümkün olmayacaktır” şeklinde yorumlanmıştır. 16. âyette inkârcıların âhiretteki cezaları hakkında bilgi verilirken cehennemin katlarından söz edilmişti; 20. âyette ise “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar” için kat kat cennet köşkleri hazırlandığı bildirilmektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 609Zümer Suresi 21-22. Ayet TefsiriYağmur ve onun sayesinde yetişen bitki çeşitleriyle tabiatın canlanması, ardından bitkilerin kuruyup toza toprağa karışması örneğinden yola çıkılarak, ilâhî kudret ve iradenin evren üzerindeki mutlak hükümranlığına dikkat çekilmekte; daha sonra aynı güç ve iradenin, insanın mânevî gelişimindeki tesirine atıfta bulunulmaktadır. Yağmurla tabiatı canlandıran irade, hidayetiyle de insanın gönlünü İslâm’a açmakta; ona, ilâhî buyruklara teslim olan bir ruh yapısı kazandırmakta, bu suretle kendisinden gelen bir ışıkla aydınlanmasını sağlamaktadır. “Allah’ı anma konusunda kalpleri katılaşanlar”dan maksat, gönüllerinde Allah’a yer vermeyen, –putperest Araplar’ın yaptığı gibi– sorulduğunda O’na inandıklarını söyleseler bile, hayatlarında bu inancın izi görülmeyen, kendilerine yapılan uyarılardan akıllarını kullanarak yararlanmasını bilmeyen, hakikatlere karşı duyarsız hale gelmiş kimselerdir. İnanç ve değerler konusunda doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, yararlı ile zararlıyı ayırma kaygısı taşımadıkları, bu husustaki yeteneklerini de körelttikleri için âyette bunların “apaçık bir sapkınlık” içinde bulundukları bildirilmektedir. Kaynak Zümer Suresi 23. Ayet Tefsiri“Gerçekleri tekrar tekrar dile getiren” diye çevirdiğimiz mesânî kelimesi, sözlükte “ikili ikili” anlamına gelen mesnâ veya müsennâ kelimesinin çoğulu olup burada “tekrar tekrar söylenen, okunan veya bildirilmesi gerekeni sık sık dile getiren sözler, açıklamalar” anlamında olmak üzere Kur’an hakkında Kur’an’ın başlıca özelliklerinin şu şekilde sıralandığı görülmektedira Kur’an’ı Allah indirmiştir, o ilâhî kelâmdır; vahiy meleği ve peygamber ise bu kelâmın insanlığa Bunun zorunlu sonucu olarak Kur’an “sözlerin en güzeli”dir; yani ondaki bilgiler ve haberler gerçek, hükümler adaletli ve yararlı; onun gösterdiği yol doğru ve Kur’an bir kitaptır; insanlığın kurtuluş rehberi olarak kıyamete kadar yaşatılması, okunması, istifade edilmesi için yazılı belge haline getirilmesi gereken ve öyle de yapılmış olan ilâhî bir Bu kitap aynı zamanda kendi içinde uyumlu; sözleri, nazmı ve üslûbu güzel, ahenkli, içeriği tutarlıdır; onda mâkul ve izahı mümkün olmayan hiçbir açıklama Kur’an “mesânî”dir, yani onu okuyanı, dinleyeni yeterince aydınlatmak için aynı bilgileri bazan aynı, bazan farklı ifadelerle tekrar tekrar dile getiren veya bıkkınlık vermeden tekrar tekrar zevkle okunan, dinlenen bir kitaptır. Mesânî kelimesinin, yaratıcı-yaratılan, melek-şeytan, aydınlık-karanlık, dünya-âhiret, cennet-cehennem, vaad-vaîd tehdit, korku-ümit, buyruklar-yasaklar gibi ikişerli kavramların, hükümlerin Kur’an’da sıklıkla yer aldığını belirtmek üzere kullanıldığı yorumları da yapılmıştır Râzî, XXVI, 271-272.f Kur’an, hem ifade ve üslûbuyla hem de içeriğiyle okuyucuyu derinden etkiler; yerine göre korkutup kaygılandırır, yerine göre sevindirip ümitlendirir. Hatta âyetlerindeki ses-anlam uyumu dolayısıyla Kur’an, mânasını anlamayanlar üzerinde bile bu etkisini gösterir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 611-612Zümer Suresi 24-26. Ayet TefsiriTefsirlerde, 24. âyette inanç yönünden iki insan tipinin durumu arasında bir karşılaştırma yapıldığı kabul edilir. Bunlardan inkârcı olması sebebiyle cehenneme atılacak olan zikredilmekle birlikte, bunun kiminle karşılaştırılabileceği belli olduğu için âyette onun zikredilmesine gerek görülmemiştir. Müfessirler, bu karşılaştırmada zikredilmeyen tarafı belirtmek üzere, “âhirette kendisini ateşten korumak gibi bir tehlikeyle karşılaşmayacak olan mümin” veya “mutluluğu hak eden mümin” ya da “cennette olan mümin” gibi içerik olarak birbirinden farklı olmayan değişik açıklamalar yapmışlardır Taberî, XXIII, 212; Şevkânî, IV, 526.İnsan, bir tehlikeye karşı yüzünü başka bir uzvu ile korumaya çalışır ama yüzünü bir koruma aracı olarak kullanması mümkün değildir. Buna göre 24. âyetteki “şiddetli azaba karşı kendini yüzüyle korumaya çalışma” ifadesi, cehenneme atılan birinin, artık en değerli varlığı olan yüzünü dahi koruma imkânından yoksun kalacağı, tamamen çaresizlik içinde bulunacağı anlamına gelmektedir İbn Âşûr, XXIII, 393. Sonuçta âyet, “zalimler”in yani Allah’a ait olan tanrılığı Allah’tan başkasına tanımak yahut O’nu inkâr etmekle en büyük haksızlığı işleyenlerin ve daha başka haksızlıklar yapanların acıklı durumunu dile getirmekte; bunun sebebinin de yine onların bizzat kendileri, kendi kazandıkları olduğunu hatırlatmaktadır. 25-26. âyetlerde ise ilâhî hakikatleri yalan sayıp inkâr ve isyanlarını sürdüren eski toplulukların, daha bu dünyada belâlarını buldukları, rezilliği tattıkları, âhirette ise daha ağır cezaya çarptırılacakları belirtilerek insanlığa dünya ve âhiret hayatlarını kurtarmaları hususunda hayatî bir uyarıda bulunulmaktadır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 612-613Zümer Suresi 27-28. Ayet TefsiriKur’an, birçok yerde olduğu gibi yukarıda geçen âyetlerde de bazı inanç ve zihniyet gruplarından örnekler vermiştir; maksadı da muhatabını bunların durumu üzerinde düşündürüp kendisi için ders çıkarmasını, aklını başına almasını, yolunu düzeltmesini sağlamaktır. 22-23. âyete göre bir tarafta gönlü İslâm’a açılmış ve bu sayede rabbinin ışıklı yolunu bulmuş olanlar var; diğer tarafta Allah’ı anma konusunda kalbi katılaşmış, bu sebeple de sapkınlığa boğulmuş olanlar var; kezâ 24. âyete göre bir tarafta kıyamet günündeki dehşetli azaba karşı korumasız durumda kalacak inkârcılar var; diğer tarafta cennetteki mutlu hayata kavuşacak müminler var. Bu örneklerin yanında 25-26. âyetlere göre ilâhî hakikatleri yalan saydıkları için dünyada cezalandırılmış, ahrette de cezalandırılmayı hak etmiş olanların durumu da ders alınması gereken bir örnektir. Kur’an’ın asıl maksadı, muhataplarından kendi kurtuluşları için bu örnekleri değerlendirmelerini sağlamaktır. Onun ilk muhatapları Araplar olduğu ve ilâhî kelâmın, ondaki çelişkisiz bilgilerin, yüce gerçeklerin insanlığa tanıtılmasına öncülük edenler de yine Araplar olacağı için doğal olarak Kur’an’ın dilinin de Arapça olması burada, gerekse başka âyetlerde meselâ bk. Yûsuf 12/2; Tâhâ 20/13; Fussılet 41/3 Kur’an’ın Arap diliyle indirildiği bildirilmektedir. Kur’an yalnız Araplar’ın kutsal kitabı olmadığından Arapça bilmeyenle-rin de onu anlayabilmeleri ve böylece İslâm’ı birinci kaynağından öğren-me imkânını elde etmeleri için Kur’an’ın başka dillere çevrilmesi zorun-ludur; nitekim günümüzde bütün dünya dillerine çeviriler yapılmış ve yapılmaktadır. Ancak şu tarihî gerçeği de unutmamak gerekir ki son ilâhî vahiyde Allah’ın kelâm sıfatı Arapça olarak tecelli etmiştir ve Kur’an’ın orijinal metni bu dildeki metindir. Eğer şartlar gereği Allah onun başka bir milletin diliyle inmesini murat etseydi orijinal metin de o dildeki metin olurdu. Şu halde hiçbir çeviri Kur’an’ın kendisi değildir, sadece çeviriyi yapanın asıl metinden anladığı mânalardır; çevirinin kelimeleri Allah’ın kelâmı değil çevirenin kelâma bulduğu karşılıklardır. Ancak bu karşılıkların ilâhî kelâmı eksiksiz fazlasız karşılaması mümkün değildir. Hatta bu, sadece Kur’an çevirileri için değil, herhangi bir yazara ait bir eserin çevirisi için dahi böyledir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 613-614Zümer Suresi 29. Ayet Tefsiriİnsanlık tarihinin en köklü realitelerinden biri olarak binlerce yıldan beri yakın zamana kadar devam eden kölelik uygulaması, Kur’an’ın ilk muhatabı olan Arap toplumunda da geçerli idi. Bu sebeple âyette tevhid inancının makullüğü, sağlayacağı huzur ve rahat, bu toplumun bir realitesiyle, köleliğe dair bir örnekle anlatılmaktadır. Buna göre bir insan, her biri kendisinden yararlanmak isteyen, bunun için de hep birbiriyle ihtilâf ve çekişme halinde olan birkaç efendisinin olmasını mı ister, yoksa sadece bir tek efendiye bağlı olmayı mı ister? Elbette bu ikincisini tercih eder. İşte çok tanrıcılığın her çeşidini reddedip bir olan Allah’a inanmak da böyledir; bu hem aklın gereğidir, hem de huzur ve mutluluk getirir. Yalnız Allah tanrılığa lâyıktır; bunun için bütün övgüler de O’na mahsustur. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 615-616Zümer Suresi 30-31. Ayet TefsiriÖzellikle Mekke’nin ileri gelen Arap müşrikleri, daha çok maddî çıkarlarının ve toplumsal mevkilerinin sarsılacağı korkusuyla İslâm’ın iman esaslarına, ahlâkî ve toplumsal hayatla ilgili esaslarına karşı koymuşlardı; esasında inkârcı tavırların hepsinde bu tür psikolojik ve toplumsal sebeplerin etkisinden söz edilebilir. İşte bunun için âyetlerde peygamberinden en azılı inkârcısına kadar herkesin öleceği gerçeği hatırlatılmakta; yargılanmak üzere Allah’ın huzurunda toplandıkları zaman peygamberin de inkârcının da iddiasını ortaya koyacağı belirtilmektedir. Bu durumda her insan, Allah’ın huzurunda haksız çıkıp âhiret azabıyla cezalandırılması sonucunu doğuracak inanç ve davranışlardan kaçınmalı; bunun için de duyguları ve ihtiraslarıyla değil, aklı ve basiretiyle davranmalıdır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 616Zümer Suresi 32. Ayet Tefsiri“Allah hakkında asılsız inançlar uydurmak”tan maksat, O’nun ortakları bulunduğu veya çocuk edindiği gibi ulûhiyyetle bağdaşmayan bâtıl inançlara sahip olmak; “gerçeği yalan saymak”tan maksat ise kısaca Allah’ın insanlığa kurtarıcı olarak gönderdiği Kur’an’ın hak kitap ve Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğunu inkâr etmektir Taberî, XXIV, 2. Bu tür haksız iddia ve isnatlarda bulunmak âyette zulümlerin en büyüğü olarak gösterilmiştir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 616Zümer Suresi 33-35. Ayet Tefsiri“Gerçeği getiren” ile Cebrâil’in, “onu tasdik eden” ile Hz. Peygamber’in kastedildiği veya gerçeği getirenin Hz. Peygamber, onu tasdik edenin Hz. Ebû Bekir yahut Hz. Ali gibi önde gelen bazı sahâbîler olduğu yönünde görüşler varsa da burada Hz. Peygamber ile onu tasdik eden bütün müminlerin kastedildiği şeklindeki yaygın görüşün daha isabetli olduğu anlaşılmaktadır. İbn Mesûd’dan nakledilen bir kıraat farkına dayanarak âyetin bu bölümünün, insanları Allah’ın birliğine inanmaya çağıran ve Allah tarafından kullarının iyiliği için konulmuş hükümlere uymaları yönünde insanları aydınlatan herkesi içine aldığı da ileri sürülmüştür İbn Atıyye, IV, 531; Râzî, XXVI, 279; Şevkânî, IV, 350. 33. âyetteki “takvâ sahipleri” bu bağlamda üzerinde durulan tevhid ilkesiyle çelişen inançlara sapmaktan, ilâhî gerçeğe sırt çevirmekten sakınan samimi müminleri ifade etmektedir. Bunların niteliği olarak 34. âyetin metninde geçen “muhsinîn” kelimesinin masdarı olan ihsan kavramı ise her türlü iyi ve güzel davranış için kullanılmakla birlikte, bir hadiste “Allah’a O’nu görüyormuş gibi derin bir saygı ve huşû içinde ibadet etmek” şeklinde açıklanmıştır Buhârî, “Îmân”, 37; Müslim, “Îmân”, 5, 7. Böylesine yüksek bir kulluk bilincine ve duyarlılığına ulaşan insanın, diğer işlerinin iyi ve güzel olmasında da aynı duyarlılığı göstereceğinde kuşku yanlışlarının, günahlarının farkına vararak hatalı yolda olduğunu kabul edip dönüş yapması da günah işlememek kadar önemlidir, değerlidir. İnsan, yanlış yoldan dönüp iyi şeyler yapma fırsatına sahip olduğu sürece İslâm ona kapıyı açık tutmaktadır. Tövbenin başlı başına bir ibadet değeri taşıması da buradan ileri gelir. Bu sebeple 35. âyette yüce Allah, bu şekilde dönüş yapanların geçmişteki en büyük kötülüklerini dahi bağışlayacağı, onları geçmişteki günahlarına göre değil yaptıkları en güzel işlere göre ödüllendireceği müjdesini vermektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 616-617Zümer Suresi 36-37. Ayet TefsiriTefsirlerde belirtildiğine göre Kureyş putperestleri, Hz. Peygamber’e, “Sen putlarımız hakkında kötü sözler söylüyorsun ama biz putlarımızın seni çarpmasından, hastalandırmasından kaygı duyuyoruz” diyerek onu korkutmaya çalışırlardı. 36. âyetle bu hususta onun gönlünün rahatlatılması amaçlanmış Taberî, XXIV, 5; İbn Atıyye, IV, 532 ve bu tür inançların birer sapkınlık alâmeti olduğu bildirilmiştir; 37. âyette ise Allah’ın yolundan gideni hiçbir gücün bu yoldan saptıramayacağı hatırlatılmıştır. Allah azîzdir, güçlüdür; peygamberini ve onu izleyenleri düşmanları karşısında başarılı kılar; bâtıl inançları ve haksız eylemleriyle yoldan çıkmış olanları da hak ettikleri şekilde cezalandırır. Böylece her iki âyette inançları ve davranışlarıyla iyi yolda olan müminlere, doğru bildikleri yolda azimle ve güvenle ilerledikleri sürece Allah’ın yardımının kendileriyle beraber olacağı ümidi ve güvencesi verilmektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 617Zümer Suresi 38-40. Ayet TefsiriPutperest Araplar, aslında Allah’ın varlığına inanıyor, sorulduğunda O’nun yaratıcı kudretini tanıdıklarını ifade ediyorlardı; fakat putlarını aracı tanrılar saydıkları için Allah’ı bırakıp putlara tapıyor, onlara sığınıyor, onlardan yardım istiyor, böylelikle şirk inancına sapıyorlardı. Oysa onların insanlara yardım etmek şöyle dursun, Allah’tan gelen bir zararı veya bir rahmeti, nimet ve bereketi önleme güç ve imkânları yoktu. Bunun âyette soru ifadesiyle ortaya konması, eğer akıllarını kullanırlarsa bunun, o putlara tapanlarca dahi rahatlıkla anlaşılabilecek açık bir gerçek olduğu anlamına gelir.“Allah bana yeter” ikrarı ve bunun devamındaki ifade, müminin sadece Allah’a inanmakla kalmayıp her türlü tutum ve davranışında, faaliyetlerinde yalnız Allah’a dayanıp güvenmesi, ihtiyacını sadece O’na arzederek yardım ve desteği O’ndan beklemesi, böylece inancını eylemleriyle bütünleştirmesi gerektiğine işaret eder. Âyette geçen tevekkülün anlamı da budur. Bu anlamıyla tevekkül kişiye güç ve onur kazandırır, kendine güvenini arttırır; kısaca –yine Kur’an’ın tabiriyle– onu izzet sahibi yapar bk. Münâfikn 63/8. Nitekim 39-40. âyetler de Hz. Peygamber’in, bu anlamdaki tevekkül anlayışından kaynaklanan kendine güvenini, onurlu ve kararlı duruşunu ifade 40. âyette geçen iki azaptan ilkini, putperestlerin müslümanlar karşısındaki yenilgisi, ikincisini de âhiret azabı olarak yorumlamışlardır. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 619Zümer Suresi 41. Ayet TefsiriKitaptan maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’an, Resûlullah’a Allah tarafından gönderilmiştir; gönderiliş amacı ise gerçeğin ortaya konması, insanların bâtıl inançlara ve yanlış davranışlara sapmalarının önlenmesidir. Bundan sonra Kur’an’ın aydınlığından yararlanarak doğru yolu tutmak veya ona sırt çevirip yanlış yollara sapmak insanların kendi seçimlerine kalmıştır. Peygamber de insanların vekili değildir; yani insanların sorumluluğunu kendisi yüklenmek veya onları ilâhî hükümlere zorla inandırmak gibi bir görevi yoktur. “Çünkü yükümlülük zorlamaya değil, insanın kendi seçimine dayanır” Zemahşerî, III, 348. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 619-620Zümer Suresi 42. Ayet TefsiriBir önceki âyette insanların hidayete yönelmelerinin de yoldan çıkmalarının da kendi seçimlerine bağlı bulunduğuna işaret edilmişti. Hidayetin birinci şartı Allah’a imandır. İşte burada insanların Allah’a, O’nun yaratıp yönetmesindeki hikmetlere dikkat çekilmekte; sonraki âyetlerde de diğer bazı delillere yer verilmektedir. İnsanı öteki varlıklardan ayıran en temel özelliği ruh sahibi bir varlık oluşudur. Allah Teâlâ’nın insanı öldürmesi, ruhun bedenle ilişkisini kesmesidir. Âyette de işaret buyurulduğu gibi ruhun başta gelen niteliği can ve şuur kaynağı olmasıdır. Ölüm olayında Allah ruhu bedenden tamamen ayırdığından beden hem candan hem de şuurdan yoksun hale gelmekte, uyku denilen psiko-fizyolojik olayda ise can bedende kalmakla birlikte geçici bir duyum ve bilinç kaybı yaşanmaktadır. Bu kayıp bir bakıma ruhun bedeni kısmen terketmesi anlamına geldiği için âyette uyku ölüme benzetilmiştir Zemahşerî, IV, 349. Ölüm olayında –âyetteki deyimiyle– Allah ruhu tutarken uyku olayının sonunda ruh, uyanıklıktaki fonksiyonunu yeniden kazanır. Ama bunun da ölümle son bulacak belli bir süresi ecel-i müsemmâ vardır. 44. âyetin sonunda da ifade buyurulduğu üzere, sonunda herkes O’nun huzuruna dönecektir nefis-ruh-insan ilişkisi için bk. Nisâ 4/1; İsrâ 17/85. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 621-622Zümer Suresi 43-44. Ayet Tefsiri“Şefaatçiler”den maksat, putperestlerin, zor durumda kaldıklarında Allah katında kendileri için aracılık yaparak dileklerinin yerine gelmesine yardımcı olacağına inandıkları putlar veya bu sembollerin temsil ettiği, Allah’ın yanında hatırlı olduğuna inandıkları bazı kişilerdir Râzî, XXVI, 285. Oysa putların böyle bir aracılıkta bulunması imkânsızdır, çünkü bunlar cansız, güçsüz ve bilinçsiz varlıklardır. Belirtilen hatırlı kişiler de böyle bir imkâna sahip olamazlar, çünkü kıyamet gününde Allah’tan başka bir güç kalmayacak ve O izin vermedikçe kimse kimseye şefaat edemeyecektir. Sonuç olarak kurtuluş yalnız Allah’a kulluktadır. Bu sebepledir ki 44. âyette şefaat yetkisinin bütünüyle Allah’a ait olduğu, yani bu yetkiyi yalnız O’nun vereceği bildirilmiş ve O’nun hükümdarlık mülk ve mükemmelliğine özlü bir ifadeyle dikkat bağlamda Mekke putperestlerinin bazı nesnelere veya kişilere kurtarıcı bir rol biçmelerini ve onlara tapmalarını eleştiren 43. âyette daha genel olarak şu gerçek ortaya konmaktadır Ölmüş veya yaşamakta olan velîlere, azîzlere, önderlere vb. şahsiyetlere yahut hayalî varlıklara ya da bunları sembolleştiren çeşitli cansız nesnelere âdeta tanrı gibi aşkın mahiyetler yüklemek ve –ister din ister dünya konusunda olsun onlardan olağan üstü işlevler beklemek saçmalıktan başka bir şey değildir. Halbuki –konumuz olan âyetlerde tefekkür ve akıl kelimelerine vurgu yapılarak işaret buyurulduğu üzere– insan, zihnî melekelerini doğru kullanırsa, kula kul olma zilletinden kendini koruması ve yalnızca Allah’a inanıp şefaat izni O’ndan geleceği için sadece O’na güvenmesi gerektiğini anlar. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 622-623Zümer Suresi 45-46. Ayet TefsiriBâtıl da olsa geleneksel inançlardan, alışkanlıklardan kurtulmak zordur Müşrik Araplar da atalarından gelen putperestlikle, çeşitli bâtıl inanç ve geleneklerle bütünleştikleri, bunları âdeta kişiliklerinin birer parçası olarak algıladıkları için kendi putlarının göz ardı edilerek yalnız Allah’ın isminin anılmasından nefret ediyor; Allah’ın ismiyle birlikte olsun veya olmasın, sözde tanrılarının anılmasından ise büyük bir sevinç duyuyorlardı. 45. âyette onların bu inkârcı tutumları hatırlatıldıktan sonra 46. âyette Hz. Peygamber’in şahsında müslümanlara, kendi doğru inançlarını nasıl dile getirecekleri öğretilmektedir. Bu ifadede Allah’ın özellikle yaratıcı kudretinin üstünlüğüne ve bilgisinin sınırsızlığına dikkat çekilmiştir. Çünkü yaratma kudreti olmayan veya –farzımuhal– böyle bir kudreti olsa bile neyi yaratacağını bilmeyen bir varlık için tanrılıktan söz edilemez. Hatta bazı İslâm bilginleri asıl ulûhiyyet sıfatlarının kudret ve ilimden ibaret olduğunu savunarak Allah’ın diğer sıfatlarını bu ikisi içinde değerlendirmişlerdir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 623Zümer Suresi 47-48. Ayet Tefsiri“Zalimler”den maksat, inkârcı putperestlerdir. Kur’an, gerçekleri inkâr etmeyi, özellikle en büyük gerçek olduğu için bir ismi de Hak olan Allah’a ortak koşmayı çok büyük bir zulüm sayar bk. Lokman 31/13. 45. âyette bu zalimlerin âhirete de inanmadıklarına dikkat çekilmişti. Burada ise onların, inanmadıkları kıyamet gününün dehşet verici azabı karşısındaki derin pişmanlıkları çarpıcı bir üslûpla ifade edilmektedir. 47. âyetin son cümlesiyle ilgili olarak Mücâhid’den aktarılan bir yoruma göre inkârcılar bu dünyada iyi olduğunu zannettikleri çeşitli işler yaparlar; ama kıyamet gününde bunların kötü olduğu apaçık ortaya konunca şaşkına döneceklerdir Kurtubî, XV, 254. 48. âyet, insanların âhirette başlarına geleceklerin, bu dünyada işlediklerinin sonucu olduğunu, dolayısıyla hiç kimseye haksızlık edilmeyeceğini göstermektedir. Kaynak Zümer Suresi 49-52. Ayet TefsiriKötülüğü Allah’a nisbet ederken nimeti, iyiliği kendinden bilme tarzındaki yanlış telakki eleştirilmekte; gerek eski inkârcı toplulukların gerekse 51. âyette “bunlar” şeklinde kendilerine işaret edilen putperest Araplar’ın bu telakkiye göre davrandıkları; sonuçta öncekiler gibi bunların da kendi kazanımları olan kötülüklerinin cezasını çekecekleri açıklanmaktadır. 52. âyette rızık örneğinden hareketle bolluğun da sıkıntının da Allah’ın irade ve takdirine bağlı olduğu ortaya Allah’tan geldiğini kabul ederken iyi durumları kendinden bilen, bunları kendi bilgisinin, yetenek ve deneyiminin sonucu olarak gören anlayışı Kur’ân-ı Kerîm reddeder. Aslında Allah’ın izni ve iradesi olmadan evrende hiçbir olay gerçekleşmediği gibi insanlar da herhangi bir iyi veya kötü durumla karşılaşmazlar. Bu açıdan iyilik de kötülük de Allah’tandır bk. en-Nisâ 4/78. Öte yandan insanın kendi niyet ve seçiminin etkili olduğu iyilik veya kötülükler –her üç âyette geçen deyimiyle– onun kendi kesbi kazanımı olup sonuçları da etkisinin derecesine göre kendisine aittir; sorumluluğu oranında kötülüğün cezasını görür, iyiliğin ödülünü alır. Bu bakımdan Kur’ân-ı Kerîm’de insanlarla ilgili eylemler, iyilik veya kötülük, nimet veya sıkıntı türünden olgular, yerine göre Allah’a da insanlara da nisbet edilmiştir. 49. âyete göre nimetin verilmesi bir imtihandır; onu Allah’ın rızasına ve hükümlerine uygun olarak değerlendirenler imtihanı kazanmış, aksine hareket edenler de kaybetmiştir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 624-625Zümer Suresi 53. Ayet Tefsiri“Haddi aşmak”tan maksat, günahlara dalarak Allah’ın hükümlerini çiğnemektir. “Kendi aleyhlerine olarak” diye çevirdiğimiz alâ enfüsihim deyimiyle, günah işleyen kişinin, her şeyden önce kendi ruhunu ve hayatını kirletmiş, kendisine zarar vermiş olacağına dikkat çekilmektedir Râzî, XXVII, 4. Bu âyet, Allah’ın rahmet ve affının asla ümitsizliğe izin vermeyecek derecede geniş olduğunu en açık bir şekilde ortaya koyan ilâhî müjde olarak değerlendirilir. Allah’ın iradesini sınırlayacak hiçbir güç bulunmadığı için O’nun bağışlama yetkisine belli şartlarla sahip olduğu gibi bir görüş de ileri birlikte âyetin “Allah bütün günahları bağışlar” meâlindekibölümünü, O’nun bir taahhüdü olarak anlayıp, inanan inanmayan, tövbe eden etmeyen, kendisine yönelen yönelmeyen herkesi bağışlayacağını düşünmek, kaçınılmaz olarak dinî ve ahlâkî gevşekliğe hatta anarşiye yol açar. Öte yandan kural olarak Kur’an’ın bir âyetini bütününden kopararak tek başına değerlendirmek ciddi yanlışlar doğurabilir. Nitekim bu âyette “Allah bütün günahları bağışlar” buyurulurken, Nisâ sûresinin 48 ve 116. âyetlerinde aynı ifadelerle, “Allah kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse hakkında bağışlar” buyurulmuştur. Görüldüğü üzere burada Allah’a ortak koşanların bağışlanmayacağı açıkça belirtildiği gibi bunların dışında kalanları bağışlaması da mutlak olarak ifade edilmeyip Allah’ın dilemesi şartına bağlanmıştır. Yanlış anlama ihtimalini önlemek düşüncesiyle konumuz olan âyetin meâlinde bu şartı dilerse şeklinde göstermeyi yararlı gördük. Esasen bir sonraki âyet de Allah’ın affına lâyık olabilmek için her şeyden önce O’na yönelip teslim olmak gerektiğine işaret etmektedir. Bununla birlikte Ehl-i sünnet âlimleri, affın tövbe şartına bağlı olmadığını belirtmişler; bu şartı ileri sürenlerin keyfî olarak âyetin kapsamını daralttıklarını savunmuşlardır bk. Şevkânî, IV, 538; Allah’ın affının kapsamı konusundaki değişik görüş ve yorumlar hakkında bilgi için bk. Nisâ 4/48. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 627-628Zümer Suresi 54-55. Ayet TefsiriAllah’ın yardımını kazanarak affına ve rahmetine nâil olmanın, böylece ebedî kurtuluşa ermenin temel şartı, Allah’a yönelip teslim olmak yani O’na gerektiği şekilde iman edip hükümlerine boyun eğmektir. Her ne kadar Ehl-i sünnet âlimleri, 53. âyette belirtilen ilâhî af ve mağfiretin tövbe etme şartına bağlı olmadığını belirtmişlerse de buradaki, “Allah’a yönelme ve O’na teslim olma” buyruğunun anlam olarak tövbeden farkı yoktur. Zira tövbe de sonuç itibariyle kulun günahlarından pişmanlık duyup vazgeçerek Allah’a yönelip teslim olmaya karar vermesi ve bu kararını eyleme dönüştürmesidir. 55. âyetteki “Rabbinizden size indirilen en güzel hükümlere uyun” buyruğu da bunu ağırlıklı görüşlerine göre bu âyetteki “azap”la dünyevî ceza, yani müşriklerin müslümanlar karşısındaki yenilgileri kastedilmiştir; “indirilen”den maksat ise Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bu kelimenin geçtiği cümleyi, “Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun” diye çevirmek mümkünse de bu çeviri, Kur’an’ın bir bölümünün diğerinden daha güzel olduğu yönünde bir anlamaya yol açacağından isabetli görülmemiştir. Bu durumda âyetteki ahsen kelimesini, “daha güzel olan” değil, Kur’an’ın bütün hükümlerini kapsamak üzere “kusursuz güzel olan” şeklinde anlamak gerekmektedir İbn Âşûr, XXIV, 44. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 628Zümer Suresi 56-58. Ayet TefsiriBurada, dünyada fırsat eldeyken Allah’a yönelip O’na teslim olmaları ve O’nun “en güzel hükümler”ine uymaları gerektiği halde bu fırsatı kaçıranların; Allah’ın varlığını, birliğini ve hükümlerini tanımayan, İslâm’a ilgi duyup yönelmeyen veya ona karşı düşmanlık tavırları sergileyerek ömürlerini küfür ve günahlar içinde tüketenlerin âhiretteki derin pişmanlıkları, itirafları, yakınmaları ve karşılıksız kalacak temennileri etkileyici ifadelerle yansıtılmaktadır. “Gerekeni yapmamak” şeklinde çevirdiğimiz 56. âyetteki tefrît kavramı değişik şekillerde yorumlanmışsa da bu yorumların sonucu İbn Âşûr’un verdiği XXIV, 46, bizim de tercih ettiğimiz anlama varmaktadır. “Allah’a itaat” diye çevirdiğimiz cenbullah deyimi de farklı şekillerde açıklanmış olup bizim tercihimiz Zemahşerî III, 352 ve Şevkânî’nin IV, 539 yorumuna dayanmaktadır. Taberî’nin aktardığı bazı rivayetlerde bu deyim “Allah’ın emri” şeklinde de açıklanmıştır XXIV, 19. Kaynak Zümer Suresi 59. Ayet Tefsiriİnkârcı kişinin âhirette azabı görünce dile getireceği, “Keşke bana bir fırsat daha tanınsa da iyilerden biri olsam!” şeklindeki temennisinin 58. âyet karşılıksız kalacağı ifade edilmekte ve bunun gerekçesi gösterilmektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 659Zümer Suresi 60-61. Ayet TefsiriBir yoruma göre inkârcıların âhirette yüzlerinin rengi kararacak ve onlar bu görünüşleriyle diğer insanlardan kolaylıkla ayırt edilebileceklerdir İbn Atıyye, IV, 539; İbn Âşûr, XXIV, 49. Râzî’ye göre bu, sıradan bir kararma değil, âdeta onların Allah hakkındaki cehaletlerine ve uydurma inançlarına işaret eden özel damga şeklinde bir siyahlık olacaktır XXVII, 9. Başka bir yoruma göre kıyamet gününde inkârcıların korku ve kederden yüzleri simsiyah kesilecek, müminlerin de sevinç ve mutluluktan yüzleri aydınlanacaktır bk. Âl-i İmrân 3/106. 61. âyet müminlerin bu mutluluğunu ve sebebini özetlemektedir. “Amaca ulaşma” olarak çevirdiğimiz 61. âyet metnindeki mefâze keli-mesi, “kurtuluş fevz, felâh, ameller” gibi farklı şekillerde açıklanmıştır. Süddî’ye atfedilen bir yorumda aynı kelimenin bu bağlamda “erdemliişler” anlamına geldiği de belirtilmektedir Taberî, XXIV, 22; İbn Atıyye, IV, 539. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 629Zümer Suresi 62-63. Ayet TefsiriVekil kelimesi, “birinin adına onun işlerini yöneten, bu hususta kendisine güvenilen” demektir Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “vkl” md.. Kelime Allah için kullanıldığında yerine göre, “Kulun kendisine dayanıp güvendiği, umduklarına ulaşıp korktuklarından emin olabilmesi için yardımına bel bağladığı üstün güç” veya –burada olduğu gibi– “varlıkları kendi tekelinde bulunduran, onları ortaksız ve rakipsiz olarak yöneten, koruyup gözeten” Râzî, XXVII, 11 şeklinde kısmen iki farklı anlama gelir. “Anahtarlar” diye çevirdiğimiz 63. âyetin metnindeki mekålîd kelimesine “hazineler” anlamı da verilmiştir. Her iki durumda da âyet, Allah Teâlâ’nın evren üzerindeki mutlak hükümranlığını, yönetim ve gözetimini, sınırsız bilgisini ifade eder. Sonuçta bu iki âyette bütün varlıklar üzerinde en yüksek seviyede hâkimiyet ve yönetimin Allah’ a ait olduğu kesin bir dille ve özlü bir ifadeyle ortaya konmuştur. Râzî’ye göre 63. âyette geçen “Allah’ın âyetleri” ile bilhassa burada değinilen ilâhî hakikatler kastedilmiş, bu hakikatleri inkâr edenlerin hüsrana uğrayacakları bildirilmiştir XXVII, 12. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 629-630Zümer Suresi 64-66. Ayet TefsiriMekke putperestleri, Hz. Peygamber’i atalarının dinine karşı çıkmakla suçlar ve onu putlarına tapmaya davet ederlerdi. Burada onlara verilmesi gereken cevap özetlenmektedir. Cevabın soru şeklinde düzenlenmesi, ayrıca putperestlere “ey cahiller” diye hitap edilmesi hem Hz. Peygamber’in bu teklifi reddetmedeki kararlılığını yansıtma hem de böyle bir teklif yapmaya kalkıştıkları için muhatapları ayıplama amacı taşımaktadır. Nitekim “cahil” kelimesi özellikle dönemin putperest Araplar’ı için kullanıldığında özetle “küstah, bağnaz düşünceli, akılsız” anlamına gelir bk. Mâide 5/50; Furkan 25/63-65. 65-66. âyetler ise putperestliğe karşı koymanın bütün peygamberlere yüklenmiş aslî görev olduğunu göstermektedir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 631Zümer Suresi 67. Ayet Tefsiri“Bütün dünya O’nun avucundadır” cümlesi temsilî bir anlatım olup kıyametin kopmasından sonra yeryüzünde sadece Allah’ın hâkimiyetinin geçerli olacağı, orada artık ne bir insanın ne de başka bir canlının gücünden, etkisinden, faaliyetinden söz edilebileceği anlatılmaktadır. İbn Âşûr’a göre bu ifade, kıyametin kopmasıyla yerin hareketinin duracağına ve onun bütün özelliklerini kaybedeceğine işaret eder. Meselâ yerin çekim gücünü kaybetmesi, hayatın varlığını ve devamını sağlayan imkânların yok olması yüzünden artık arz işlevsiz hale gelecektir XXIV, 62. Bazı rivayetlerde kıyametin kopmasından sonra yerkürenin ilâhî kudret karşısındaki durumu, avuç içindeki cevize veya hardal tanesine benzetilir Taberî, XXIV, 25.Yine bir temsilî anlatım olan “göklerin Allah’ın kudret eliyle dürülüp bükülmesi” de kıyametin kopması sırasında sadece yerkürenin değil göklerin, gök cisimlerinin de düzeninin altüst olacağını ve ilâhî güç karşısında evrenin büyüklüğünden söz bile edilemeyeceğini ifade eder ayrıca bk. Enbiyâ 21/104.İbn Âşûr’a göre bu âyet, kıyametin kopması üzerine yer ve göklerin tamamen yok olmayıp varlığını sürdüreceğine, ancak bildiğimiz şekil, düzen ve işleyişlerinin son bulacağına delâlet etmektedir. İbn Âşûr, bu görüşünü destekleyen bazı hadislere de yer verir XXIV, 63. Nitekim İbrâhim sûresinde de 14/48, “Bir gün gelecek yer başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülecek” buyurulmuştur. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 633-634Zümer Suresi 68. Ayet Tefsiri“Bayılmak” anlamına da gelen, âyet metnindeki saika fiili tefsirlerde çoğunlukla “korkudan düşüp ölecek” şeklinde yorumlanmıştır meselâ bk. Râzî, XXVII, 18; Şevkânî, IV, 544. Sûrun etkisinden istisna edilenlerin, Cebrâil, Mikâil ve Azrâil isimli büyük melekler olduğu belirtilir; bazı rivayetlerde bunlara rıdvân isimli melek ile arşı taşıyanlar, cennet ve cehennemde bekçilik görevi yapanlar gibi başka melekler de ilâve edilmiştir bk. Kurtubî, XV, 268-269; Şevkânî, IV, 544. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 634Zümer Suresi 69-70. Ayet TefsiriZemahşerî III, 357, Râzî XXVII, 19 gibi müfessirler, “Allah’ın nuru ile aydınlanma” ifadesini “Allah’ın âdil yargılaması” şeklinde yorumlamışlardır. Her iki âyette âhiretteki ilâhî yargılamanın özetlenmesi ve hiç kimseye haksızlık yapılmadan herkese hakkının verileceğine vurgu yapılması bu yorumu destekler görünmektedir. Burada ilâhî adaletin âhirette nasıl işleyeceğine dair özlü bilgi verilmesi yanında, dolaylı olarak yönetim ve yargılamada şeffaflık ve adaleti gözetmenin önemine, âdil yönetim ve yargının ülkeyi topyekün aydınlatan bir ışık kadar değerli olduğuna da işaret edilmiştir. Özetle yönetim ve yargıda adalet bir ışık gibi herkese ulaşmalı, yargıyla alâkalı bilgi ve belgeler ortaya konmalı, şahitler dinlenmeli, kimsenin kimseye hakkı geçirilmeden herkesle ilgili doğru ve adaletli hüküm verilmeli ve nihayet herkes kendi seçimiyle yapıp ettiğinin karşılığını bulmalıdır. Aksi halde buyruklar ve yasaklar yani kanunlar anlamını ve işlevini yitirir. Kaynak Kur’an Yolu Tefsiri Cilt 4 Sayfa 634-635Zümer Suresi 71-75. Ayet TefsiriÂhiretteki adaletli yargının sonucu, münkir ve mücrimlerin cezalandırılmak üzere cehenneme; âyetteki deyimiyle müttakilerin yani Allah’a saygı duyup hükümlerini çiğnemekten sakınmaya özen göstermiş müminlerin de cennete gönderilmesidir. Cehennem bekçilerinin, oraya getirilenlere soracakları soruya dair kınama mahiyetindeki ifadeler, aslında bu dünyada henüz ellerinde fırsat bulunanlar için dolaylı bir uyarı maksadı taşımaktadır. Buna karşılık cennet bekçilerinin oraya gelenlere söyleyecekleri güzel sözler ve iltifatlar ile bunun ardından cennete girenlerin, rablerine karşı minnetlerini dile getiren mutluluk dolu sözleri de aslında yine bu dünyada yaşayanları imana ve takvâ çizgisinde bulunmaya, Allah’ın rızasına uygun işler yapmaya teşvik etmektedir. Sûrenin sonunda meleklerin oradaki hitaplarıyla ilgili etkileyici bir tasvirin ardından uhrevî yargılamada hakkın yerini bulduğunun bir defa daha altı çizilmekte; nihayet bu adaletinden dolayı Allah’a duyulan derin minnet ve şükranın, “Bütün övgüler âlemlerin rabbi olan Allah içindir” şeklinde dile getirileceği bildirilmektedir. Zümer sûresinin son âyetlerinde veciz bir şekilde anlatılan ve dinî literatürde “âhiret halleri” denilen mahşer, mizan, hesap, sırat, cennet, cehennem gibi varlık ve olaylar, henüz gerçekleşmediği, örneği yaşanmadığı için –tekrarı mümkün olmayan her olay gibi– insanların bilgi sınırlarını aşmakta, iman alanına girmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de bunlarla ilgili açıklamalar, tasvirler genellikle insanların zihinlerinde olabildiğince isabetli çağrışımlar ve gönüllerinde verimli etkiler doğmasını sağlayacak şekilde somutlaştırılarak verilmiştir. Sûrenin bu son âyetlerinde de önemli ölçüde bu anlatım tarzı hâkimdir. Bu temsilî açıklamaları tam ve doğru olarak tefsir ve te’vil etmemiz mümkün değildir; bu hususta yapılan yorumlar, te’viller ancak onu yapan kişilerin kendilerine ait yorum ve anlayışlar olup başkalarını bağlayıcı nitelikte kesin bilgiler değildir. Bu hususta öteden beri benimsenen en sağlıklı yaklaşım, bu konularda âyetlerin ve sahih hadislerin asıl anlamlarının ne olduğunu kavrayıp açıklayamasak da onların bildirdiklerine şeksiz şüphesiz iman etmek, açıklamaların amacına yönelmek ve bu imanın gereğince yaşamaktır. Kaynak Zümer Suresi HakkındaMekke döneminin ortalarında nâzil olmuştur. Bazı âlimler 23 ve 53-59. âyetlerin Medine’de indiğini söylemişse de Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, XV, 151; Şehâbeddin Mahmûd el-Âlûsî, XXIII, 307 bu görüş tercih edilmemiştir M. Tâhir İbn Âşûr, XXIV, 5. Adını 71 ve 73. âyetlerinde geçen, “âhirette kâfir ve müminlerin oluşturduğu topluluklar” anlamındaki “zümer” kelimesinden almıştır. Sûre, 20. âyetinde yer alan “guref” cennetteki köşkler kelimesine işaretle Guref sûresi diye de anılmıştır Yetmiş beş âyet olup fâsılası “ب، د، ر، ل، م، ن” sûresinde Kur’an’ın vahiy ürünü olduğu çeşitli âyetlerde vurgulanmakta, şirk inancı reddedilip tevhid inancı telkin edilmekte, uyarı ve müjdeleme üslûbuyla âhiret âlemi hatırlatılmakta, cennet ve cehennem hayatı tasvir edilmektedir. Bu arada tabiatın yaratılışı ve işleyişiyle insanın psikolojik özelliklerine değinilmekte ve onun dinî gerçeklere ulaşmasına zemin hazırlanmaktadır. Sûrede bu konular sistematik biçimde değil -diğer birçok sûrede olduğu gibi- dünya hayatına paralel olarak karışık bir şekilde yer almaktadır. Zira insan hayatı tek çizgi üzerinde seyretmeyip bazan dünyanın imarına, bazan ebedî hayatın mutluluğu için çalışmaya, kimi zaman korkuya, kimi zaman da sevgiye ağırlık verilmesini gerektirir. Birbirine zıt gibi görünen bu duygu ve düşünceler insan psikolojisinde iç sûresinin muhtevasını üç bölüm halinde incelemek mümkündür. Allah tarafından indirilen Kur’an’ın dinî gerçekleri içeren bir kitap olduğunun beyan edilmesiyle başlayan birinci bölümde Resûlullah’ın şahsında bütün insanlara sadece Allah’a tapmaları emredilir; kendilerini Allah’a yaklaştırıp O’nun nezdinde şefaatçi olmaları için Allah’tan başka varlıklara tapanların yalancı ve nankör durumuna düştükleri belirtilir krş. el-Mü’minûn 23/84-90. Ardından akıllara durgunluk veren bir düzene sahip bulunan tabiatta gece ile gündüzün oluşumu, güneşle ayın uyum içinde bulunuşu, ilk insanın yaratılışı ve türünün bugüne kadar üreyişinden söz edilir. Âhiret gününe temas edildikten sonra din ve iman konularında kararsız insan tipinin bir belâ ve sıkıntıyla karşılaşınca rabbine yalvardığı, fakat sıkıntısı giderilince tevhid inancından saparak başkalarını da yoldan çıkardığı anlatılır. Basiretsiz davranan bu insan tipiyle ibadetine devam eden, âhiret endişesi taşıyıp rabbinin rahmetini uman, hak yolda bilinçli yürüyenlerin birbirine eşit olmayacağı dile getirilir. Ardından yine Hz. Peygamber’in şahsında sadece Allah’a kulluk etme emir ve görevi tekrar edilir, puta tapanların kendilerini de aile fertlerini de âhirette felâkete sürükleyecekleri belirtilir. Buna karşılık şeytanî güçlere kulluk etmeyip Allah’a yönelen, söylenen sözleri dinleyip onların en isabetli ve en güzeline uyanların daima doğru yolda bulundurulacağı ve mekânlarının cennet olacağı bildirilir. Cenâb-ı Hakk’ın gökten su indirip kurumuş toprağı yeşertmesi, farklı renklerde ekinler yetiştirmesi, daha sonra yeşilliğin sararıp kuruması olayına dikkat çekilerek hem Allah’ın varlığına ve birliğine hem de hayatın fâniliğine, dolayısıyla âhiretin mevcudiyetine delil getirilir. Bunca ibret verici tecelliler karşısında gönlü ilâhî hakikatlere açık hale getirilen kimse ile kalbi taşlaşmış kimsenin bir olamayacağı gerçeğine işaret edilir. “En güzel söz” diye nitelenen Kur’an’ın çelişkilerden uzak, kendi içinde tutarlı, eğitimi pekiştirme amacıyla tekrarlar içeren bir kitap olduğu belirtilir Taberî, XXIII, 249-250; rablerinden korkanların önce ürperti, ardından sükûn ve huzur ile Allah’a bağlanıp teslim olduğu ifade edilir âyet 1-26.İkinci bölümün başında düşünüp öğüt almak isteyenler için Kur’an’da her türlü misalin yer aldığı bildirilir; ardından -tevhid ilkesine örnek vermek üzere- birden fazla kişinin emrinde hizmet eden kimse ile tek kişinin emri altında çalışan kimsenin eşit sayılmadığı yolunda bir misal getirilir. Hz. Peygamber’e hitaben kendisinin ve inkârcıların kıyamet gününde Allah’ın huzurunda hesaplaşacakları belirtilir. Dünyada Allah’a ortak koşmak suretiyle yalan söyleyen ve ilâhî vahyi inkâr eden kimseden daha zalim birinin bulunmadığı, buna karşılık insanları Cenâb-ı Hakk’ın birliğine ve peygamberlerine inanmaya davet edip bu yolu izleyenlerin kötü davranışlardan sakınanların ta kendileri olduğu, günahlarının affedileceği ve en güzel şekilde mükâfatlandırılacakları beyan edilir. Tevhid ilkesine tekrar vurgu yapılarak Allah’ın, kulu Muhammed’e kâfi geldiği, müşriklerin taptığı ilâhların ise hiçbir etkilerinin bulunmadığı, aslında puta tapanların da gökleri ve yeri tek Allah’ın yarattığını kabul ettikleri bildirilir. Kur’an’ın Allah tarafından indirilen bir vahiy oluşu gerçeği tekrarlanır. Âhiret için bir işaret olan uykunun bir nevi ölüm hali sayıldığı, bu sırada eceli gelenlerin ölümü gerçekleştirilirken diğerlerinin ölümünün belirlenmiş bir vakte kadar ertelendiği belirtilir ve Allah nezdinde hiçbir putun şefaatçi olamayacağı ifade edilir. Puta tapmak ve dinî gerçekleri inkâr etmek suretiyle kendilerine zulmedenler kıyamet gününde azaptan kurtulmak için yeryüzündeki her şeyi, hatta onun bir mislini daha vermeyi arzu edecekleri bildirilir. Ardından -sûrenin 8. âyetine benzer şekilde- kişinin bir sıkıntıya düştüğünde Allah’a yalvarıp yakardığı, fakat sıkıntısı giderilip nimete kavuşturulduğunda bu nimeti kendi bilgisi sayesinde elde ettiğini ileri sürdüğü anlatılır. Ancak bunun, eski ümmetlerde de görüldüğü gibi insanların çoğunun bir imtihan vesilesi olduğunu bilmediği belirtilir âyet 27-52.Sûrenin üçüncü bölümü şu âyetle başlar “Ey kötü davranışları yüzünden kendilerine yazık eden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar” âyet 53. Bazı âlimler bu âyette Câhiliye dönemi müşriklerine, bazıları Resûlullah’ın amcası Hamza’nın katili Vahşî b. Harb’e, bir kısmı müşriklerin hicret etmekten vazgeçirdiği müslümanlara, diğer bir grup da büyük günah işleyenlere hitap edildiğini söylemişse de burada günah işleyen herkese hitap edilmektedir; yeter ki samimiyetle tövbe etmiş ve o günden sonra ilâhî emirlere uymuş olsun XXIV, 18-22; ayrıca bk. Tirmizî, “Tefsîr”, 39/2. Ölüm gelip çatmadan önce Allah’a dönmeyenlerin âhirette ileri sürecekleri bir mazeretlerinin kalmayacağı haber verilir. Allah Teâlâ’nın her şeyin yaratıcısı ve yöneticisi, bütün kâinatın hâkimi ve mâliki olduğu ifade edilir; özellikle şirkin her çeşidinden kaçınmanın gereği vurgulanır. Sûrenin son âyetleri kıyametin kopması, hesabın görülmesi, cehennemliklerle cennetliklerin yerlerine sevkedilmesine dairdir âyet 53-75.Zümer sûresi Hz. Peygamber’e Zebûr yerine verilen miûn sûrelerden biridir İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 301. Hz. Âişe, Resûlullah’ın her gece İsrâ sûresiyle beraber Zümer sûresini de okuduğunu nakletmektedir Müsned, VI, 68; Tirmizî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 21; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, s. 257-258. Bazı tefsir kitaplarında yer alan, “Allah, Zümer sûresini okuyan kimsenin kıyamet gününde ümidini boşa çıkarmaz ve ona Allah’tan korkan kişinin mükâfatını verir” meâlindeki hadisin Zemahşerî, V, 326; Beyzâvî, IV, 47 mevzû olduğu kabul edilmiştir Muhammed et-Tarablusî, II, 720. Ali Rızâyî, Zümer sûresi tefsirine yeni bir bakış çerçevesinde Mebânî-i Ǿİzzet der Ķurǿân Kum 1383, Gazzâlî Halîl Îd Tefsîrü sûreti’z-Zümer Riyad 1403/1983 adlı birer eser kaleme almış, Senâ Atâullah Ahmed, el-Esrârü’l-belâġıyye fî sûreti’z-Zümer ismiyle yüksek lisans tezi hazırlamıştır el-Ezher, Külliyyetü’d-dirâsâti’l-İslâmiyye ve’l-Arabiyye [benât], Kahire 1993.BİBLİYOGRAFYAMüsned, IV, 68; Tirmizî, “Tefsîr”, 39/2; Taberî, CâmiǾu’l-beyân nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr, Beyrut 1415/1995, XXIII, 249-250; XXIV, 6-7, 8-9, 18-22; Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl nşr. Eymen Sâlih Şabân, Kahire 1424/2003, s. 286-288; Zemahşerî, el-Keşşâf nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd-Ali M. Muavvaz, Riyad 1418/1998, V, 326; Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî, el-CâmiǾ li-aĥkâmi’l-Ķurǿân, Beyrut 1408/1988, XV, 151; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, IV, 47; Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî Ǿan şedîdi’ż-żaǾf ve’l-mevżûǾ ve’l-vâhî nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr, Mekke 1408/1987, II, 720; Şehâbeddin Mahmûd el-Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî nşr. M. Ahmed el-Emed-Ömer Abdüsselâm es-Selâmî, Beyrut 1421/2000, XXIII, 307; Cafer Şerefeddin, el-MevsûǾatü’l-Ķurǿâniyye ħaśâǿiśü’s-süver, Beyrut 1420/1999, VII, 255-281; M. Tâhir İbn Âşûr, et-Taĥrîr ve’t-tenvîr, Beyrut 1420/2000, XXIV, 5; İbrâhim Ali es-Seyyid Ali Îsâ, el-Eĥâdîŝ ve’l-âŝârü’l-vâride fî feżâǿili süveri’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1421/2001, s. 257-258, 301; Seyyid M. Hüseynî, “Sûre-i Zümer”, DMT, IX, Topaloğlu We use cookies on our website to give you the most relevant experience by remembering your preferences and repeat visits. By clicking “Accept All”, you consent to the use of ALL the cookies. However, you may visit "Cookie Settings" to provide a controlled consent.
❬ Önceki Sonraki ❭ ٱللَّهُ يَتَوَفَّى ٱلْأَنفُسَ حِينَ مَوْتِهَا وَٱلَّتِى لَمْ تَمُتْ فِى مَنَامِهَا ۖ فَيُمْسِكُ ٱلَّتِى قَضَىٰ عَلَيْهَا ٱلْمَوْتَ وَيُرْسِلُ ٱلْأُخْرَىٰٓ إِلَىٰٓ أَجَلٍ مُّسَمًّى ۚ إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ Allâhu yeteveffel enfuse hîne mevtihâ velletî lem temut fî menâmihâ, fe yumsikulletî kadâ aleyhel mevte ve yursilul uhrâ ilâ ecelin musemmâmusemmen, inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûnyetefekkerûne. Allah, ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Diyanet İşleri Başkanlığı Allah, ölen insanların ruhlarını öldüklerinde, ölmeyenlerinkini de uykularında alır. Ölümüne hükmettiklerinin ruhlarını tutar, diğerlerini belli bir süreye ömürlerinin sonuna kadar bırakır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır. Diyanet Vakfı Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken canlarını alır da ölümüne hükmettiği canı alır, ötekini muayyen bir vakte kadar bırakır. Şüphe yok ki, bunda iyi düşünecek bir kavim için ibretler vardır. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Allah alır o canları öldükleri zaman; ölmeyenleri de uyuduklarında. Sonra haklarında ölüm kararı verdiklerini alıkoyar, diğerlerini belirlenmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için deliller vardır. Elmalılı Hamdi Yazır Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır. Ali Fikri Yavuz Allah, nefislerin ölümü zamanında, henüz ölmemişlerin de uyudukları sırada canlarını alır. Böylece üzerine ölüm hükmünü verdiği ruhları kıyamete kadar alıkor, diğerlerini uykudakileri mukadder bir müddete ecellerinin sonuna kadar salıverir. Şübhe yok ki bunda düşünür bir kavim için, Allah’ın kudret ve ilmine delâlet eden alâmetler var. Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Allah alır o canları öldükleri zaman, ölmiyenleri de uyuduklarında, sonra üzerlerine ölüm hukmü verdiklerini alıkor da diğerlerini salıverir bir müsemmâ ecele kadar, şübhesiz ki bunda düşünecek bir kavm için âyetler var Fizilal-il Kuran Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerinde uykuları esnasında ruhlarını alır. Sonra ölümlerine hükmettiği kimselerinkini tutar; diğerlerini bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır. Hasan Basri Çantay Allah ölenin ölümü zamanında, ölmeyenin de uykusunda ruuhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümü hükmetdiği ruuhu tutar, diğerini muayyen bir vaktâ eceli gelinceye kadar salıverir. Şübhe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavm için kat´î ibretler vardır. İbni Kesir Allah; ölüm anında canları alır. Ölmeyenin ise uykusunda. Ölmelerine hükmettiği kimselerinkini tutar, diğerlerini belli bir süreye kadar salıverir. Doğrusu bunda; düşünen bir kavim için ayetler vardır. Ömer Nasuhi Bilmen Allah, nefisleri öldükleri zaman ve ölmeyenleri de uykularında öldürüverir. Artık üzerine ölüm ile hükmettiğini tutuverir ve diğerini de tayin edilmiş vakte kadar salıverir. Şüphe yok ki, bunda elbette alâmetler vardır, düşünücüler olan bir kavim için. Tefhim-ul Kuran Allah, ölümleri vaktinde canları alır; ölmeyeni de uykusunda bir tür ölüme sokar. Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanın ruhunu tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilmekte olan bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
zümer suresi 42 ayet meali