🏙️ Sen Benim Diğer Yarımsın Konusu

Ep.148 "Sen benim diğer yarımsın" Ep.149 "Annesinin büyüsünü taşıyor benim kızım" Ep.107 "Dördüncü sezon benim için söz konusu bile değil" SenBenim Günışığımsın, orijinal adı Neoneun nae unmyeong olan diğer bilinen adı ise Neoneun nae unmyeong olan 2005 yapımı bu filmde Seok-joong 30 lu yaşlarında Fakato şey iki büyülü ruhun karşısında durmaktadır sanki görünmez bir duvar gibi. Felaket kıyamet ölüm engelleyebilir mi kucaklaşmasını alacakaranlıkla gecenin Gerçek aşkın karşısında kim durabilir ''Korkusuz taze ateş kadar sıcak bir roman Sen Benim Diğer Yarımsın. Kesinlikle soluksuz okuyacaksınız.'' AkorlarıKapat. Transpoze. C C# Db D D# Eb E F F# Gb G G# Ab A A# Bb B. +A -A. Em D C Em Bu gece her şeyden vazgeçtim Em D C Em Bu geceye karışırken kendimden geçtim G7 D C D Dertlerimi karanlığa emanet ettim Em D C Em Gözyaşlarımı gözlerime bana hapsettim Am Em Am Em Benim diğer yarımsın, artık yalnızsın Am Em Bu şehir Birtatlı kaşığı susam, isteğe bağlı pul biber ve tuzu ekleyip karıştırıyoruz. Geniş tavamıza biraz yağ döküp peçete yardımıyla her yere yayıyoruz. Daha sonra karışımımızdan biraz tavaya döküp omlet tarzı pişirmeye alıyoruz. Alt kısmı pişmeye başlayan omleti kenardan rulo haline gelecek şekilde kıvırmaya 1 ayımız kutlu, mutlu olsun. Seninle her şey gönlümüzce olsun. Seni çok ama çok seviyorum canım sevgilim benim. Bugün bir ay değil de, bir yıl olmuş gibi sanki. Zaman su misali akıp gidiyor seninle. Biliyorum şu an mesafeler var aramızda ve zaman geçmek bilmiyor. Seni çok özlüyorum. El ele biriktirip büyüttük bu aşkı ve bugün hala ilk günkü kadar tapıyoruz birbirimizin gönlüne. Benim anlam bulduğum, yaşamaktan hiç geri kalmadığım yanımsın. Diğer yarımsın, baş tacımsın, olmazsa olmazımsın. Sen olmadan ben nefes alamam ve sen var oldukça ben bu hayata gözlerimi kapamam. 3 ay çok gibi gözüküyor ama gideli şu an yaklaşık 3 ayı geçmiş bile, diğer yarısı da geçer bir şekilde. Eksikliğini fazlasıyla hissediyorum. :( Benim eksikliğimi hiç hissetmiyordun demek. :pala: Sen benim diğer yarımsın. İzin ver, izin ver. Seni hiç hayal kırıklığına uğratmayayım. İzin ver, izin ver. Sana seni seviyorum diyeyim . Sen osun, sen osun. 17yılımızı beraber paylaştık, ama sen bi germeksizin yüzünden gitseydin ben hâlâ 17 yaşımda kalıcaktım sen benim diğer yarımsın aramızda 5 gün var ama yine sen benim diğer yarımsın. Daha dün logodan kale yapardık, annem odaya girince uyuyo numarası yapıp o gidince tekrar yorganın altına girip korku hikayeleri anlatırdık, hayal kurup oyuncak kılınçlarımızla Herzamankigibi harikasin canim,emegine saglik,benim guzel yurekli arkadasim Sen Benim Diğer YarımsınBeni Tamamlayan Eksik Kalmiş Yanımsın..İyikilerimin Baş Tacısın..Sen Benim Ailemsin..Bu Sol Taraftaki Herşey Benim Olana Ait..Hepsinde Yüreğinin Gözünün Emeği Var..Hep Benim KaL! HollyBourneParodi Yayınlarıhttp://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=684623 JWpi. Dünyada birbiri için yaratılmış kaç insan vardır? Ruh ikizleri; yalnızca onlar bu büyüyü taşır. Toprağa düşen yıldırım kadar nadir gelirler dünyaya. Ama bir araya gelip âşık olduklarında… İşte o zaman, toprak ikiye bölünür. Gökyüzü deryaya, derya ateşe hücum eder. Kargaşa yağar evrenin her bir köşesine, sel olur… Zarlar atılır, yıldızlar kesişir; ardından Poppy ve Noah düşürür toprağa o ilk kıvılcımı. Fakat o şey, iki büyülü ruhun karşısında durmaktadır, sanki görünmez bir duvar gibi. Felaket, kıyamet, ölüm; engelleyebilir mi kucaklaşmasını alacakaranlıkla gecenin? “Gerçek aşkın karşısında kim durabilir?” “Korkusuz, taze, ateş kadar sıcak bir roman Sen Benim Diğer Yarımsın. Kesinlikle soluksuz okuyacaksınız.” -Amazon- “Herkes hayatında bir defa da olsa ruhunun derinliklerinde gerçek aşkı tatmıştır. İşte bu kitap size o tadı tekrar hatırlatacak.” -Usbourne Yayın Grubu- “Evreni kaosa sürükleyen sıradan âşıkların, sıra dışı aşk hikâyesi. Bu roman kalbinizi ateşe verecek. Tıpkı benimkini verdiği gibi.” -C. J. Skuse- “Romeo ve Juliet’i bir kenarda tutun ve Poppy ve Noah’la tanışın.” -The Lancashire Evening Post- *** ÖNSÖZ Ruh ikizi kavramı inandığım bir şey değildi önceden. Hollywood’a özgü bir kelime, aşk romanlarını ve filmlerini pazarlamak için kullanılan bir uydurmaydı sadece. Bana göre aşk, çaresiz bir hayal gücü ile doğan ve tüm dünyaya yayılan bir saplantıdan ibaretti, insanlar; aşk, ro­mantizm, ruh ikizini bulmak ve diğer tüm o saçma şeyle­ri koyabilirdi adına. Ama ben ne düşünüyordum? Benim zihnimde aşk; bir çeşit sonsuza-dek-mutlu’ kandırmacası içinde, insanın yalnız kalma korkusuyla savaşmak için ken­di kendine yarattığı bir şeydi. Hormonlar, biyoloji ve kim­yadan ibaretti. Elbette kendisi âşık olmadan önce hep böyle alaycı olur insan… Sorun şuydu ki Hollywood da, Stephenie Meyer de, ro­mantik tarzda kitaplar basan yayınevleri de haklıydı; ruh ikizi diye bir şey gerçekten vardı. Anlamadıktan şeyse şuydu Ruh ikizinizi bulmak yıkım demek olabilirdi bazen. Güneşin doğuşuyla diğer günlerden farksız bir gün baş­lamıştı yine. Sanırım ne zaman birinin başına olağanüstü bir durum gelecek olsa o gün, hep huzursuzca uyanmakla başlar. Bu ister bir ölüm kalım tecrübesi olsun ister ömrünüzün geri kalanını geçirmek istediğiniz insanla tanışmanız… Hepsi güneşin doğuşu, saatinizin alarmının çalışı ve o huzursuz­lukla yorganın altından çıkışınızla başlar. Ne sıkıcı. Ne sı­radan. Hayatımın değiştiği gün de pek farklı değildi. Tek kişilik yatağımda, pikenin altında, perdelerimden süzülüp bacaklarıma düşen güneş ışığına bakarak açtım gözlerimi. Bu sırada nefes egzersizlerime de başlamıştım. Ellerimi kamımın altına yerleştirerek her nefeste nasıl da şişip indiğine odaklandım. On dakika boyunca bunu tek­rarladım. Günlerden cumartesiydi ve hiçbir işim olmadığı için as­lında hemen kalkmam gerekmiyordu. Ama kalkıp perdeleri sonuna kadar açtım ve gün ışığı bir anda odamın her köşesini doldurdu. Sonra pencerenin önündeki boşluğa oturup bacaklarımı toplayarak dışarıya bakmaya başladım. Adım Poppy Lawson ve yaşadığım yeri sevmiyorum. On yedi yaşında olup yaşadığınız yeri sevmemek tam bir ergen klişesi olsa da gerçek bu. Aslında benim hayatımın sıradan olmayan hiçbir yanı yok. Londra’ya kısa bir gidiş geliş mesafesindeki küçük bir kasabada yaşıyorum. Burada her sabah saat tam altı buçukta, takım elbiseli erkekler düz­gün bir sıra hâlinde tren istasyonuna doğru yola çıkarlar. Eşleri ise evde kalıp çocuklarını özel okullarına gönder­mek üzere bir hazırlığa girişirler. Kâseler dolusu organik müsli yendikten sonra da okula gitmek üzere dört çarpı dörtlerine binerler. Burası, her evin bir ön bahçesi olan; herkesin sizi, sizin de herkesi tanıdığınız mekânlara sahip bir yerdir. Tüm ailenin başarısı, sadece çocuklarının lakros oyunundaki başarılarıyla ölçülüyormuşçasına bir dünya sosyal aktiviteye zorlandığınız bir kasabadır. Kısacası tam anlamıyla kocaman bir klişedir ve ben de bundan nefret ediyorum. Ama sanırım bu durum da oldukça tahmin edi­lebilir bir klişeden başka bir şey değil. Düşüncelerim çalan cep telefonumun sesiyle bir anda bölündü. Ekrana bakıp gülümsedim. Arayan Lizzie’ydi. “Saat ne kadar erken farkında mısın? Hâlâ uyuyor olabi­lirdim,” dedim telefonu açıp. “Kapa çeneni. Saat on buçuk oldu ve benim sana verecek haberlerim var.” “Pekâlâ, dökül o hâlde.” Bacaklarımı pencerenin önün­de uzattım. “Bu geceyle ilgili. Muhteşem olacak.” Lizzie olayları abartmaya bayılırdı. Hedefi bir gazeteci olmak olduğundan zamanının çoğunu buna hazırlanarak geçiriyordu. Arkadaş grupları arasında dedikodu transfe­rini gerçekleştirir, en sıkıcı ev partisini bile ertesi gün ilginçleştirebilirdi. Ve elbette herkes hakkında ansiklopedik bilgiye sahipti. Sır saklamasının fiziksel olarak imkânsız olduğunu öğrenmiş olsam da yine de onu seviyordum. Bu­rayı ve yaşamlarımızı daha heyecanlı gösteriyordu. Mono­tonluğa renk katıyordu. Bir iç çektim. “Lizzie alt tarafı sıradan bir konser, ne olabilir ki?” diye sordum. “Ah, hayır, dur tahmin edeyim. Yoksa arkadaşla­rımızdan birinin ne uzar ne kısalır müzik grubu bir albüm anlaşması mı imzalamış?” Alaycı sesim evde yankılanıyor­du. “İnanmıyorum. Bu bir mucize!” Güldü. “Hayır, elbette öyle bir şey olmadı.” Duraksadı ve az önceki tepkimi düşünerek devam etti “Ama bu gece yeni bir grup sahne alacak ve herkes inanılmaz oldukları­nı söylüyor. Grubun adı Growing Pains. Baş gitaristin çok yakışıklı olduğunu duymuştum. Ayrıca bir plak şirketi de onlarla ilgileniyormuş.” Yeniden bir iç çektim. “Cidden.” “Lizzie, ne kadar zamandır grup konserlerine gidiyo­ruz seninle? İki yıl mı? Kendileriyle ilgilenen plak şirketleri olduğunu söyleyen kaç erkek grubuyla tanıştık? Ve lütfen bana söyler misin bunlardan kaçı gerçek bir anlaşma imza­layabildi? Bunun yerine hepsi büyüyüp üniversiteye giderek işletme okur ve sonrasında da babalarının şirketlerinde çalışmayacaklarmış gibi bir yıl boşluk bıraktıktan sonra, senelik sterline orada bir işe girerler.” Bacaklarımı yeniden toplayarak hızlı bir nefes aldım. “Ve orta yaşlı ol­duklarında da yemek partilerindeki süslü arkadaşlarına birer rock yıldızı’ olarak geçirdikleri çılgın’ gençliklerini anlatıp övünürler.” Şimdi iç çekme sırası Lizzie’deydi. “Tanrım sen perişan bir hâldesin.” Sanki beni görecekmiş gibi telefonda omuzlarımı silk­tim. “Gerçekleri söylüyorum Lizzie.” “Tamam. Neyse unutalım şu başarısız grupları. Şim­di, ben-her-şeyi-herkesten-iyi-bilirim tavrını bırak da en azından şu fit gitaristi anlatmama izin ver.” Güldüm. “Buna izin verebilirim bak.” Birkaç dakika daha konuştuktan sonra telefonu kapat­tığımda kendimi daha mutlu hissediyordum. Evet, belki de sosyal yaşantımın en ilginç olayı olmayacaktı. Ama yine de bir cumartesi gecesi, pizza söyleyip kötü bir film izle­mekten ve pek de havalı olmayan hâlim içinde boğulmak­tan çok daha eğlenceli bir şeydi. Ani bir enerji patlaması ile bacaklarımı pencerenin önünden sarkıttım ve kahvaltımı etmek için aşağı indim. Ben mutfağa girdiğim sırada arunem de çay yapıyordu. Uzun elbisesi içinde durmuş, suratını asarak mutfak do­laplarına bakıyordu. İki yıldır babamı mutfağı değiştirmek konusunda sıkıştırıyordu ama babam, mutfak dolabı kadar saçma bir şeye para harcamayı reddediyordu. “Günaydın,” dedi annem, gözlerini dolaplardan ayırarak. “Bir fincan çay ister misin?” Dolabı açıp kendime bir kutu kahvaltılık gevrek çıkar­dım. “Lütfen.” Ben kâseye gevreğimi koyarken annem de bir kupa çay getirip saçlarımı okşadı. “Anne!” “Üzgünüm tatlım.” Ben yemeye başladığım sırada o da yanıma oturmuş el­lerini çay fincanı ile ısıtmaya çalışıyordu. “Peki, bugünkü büyük planınız ne bakalım?” Yutkundum. “Sadece akşamki grup konserleri gecesine gideceğiz. Yeni bir grup çalacakmış. İyi diyorlar. Bir de ol­dukça fit bir gitaristleri varmış.” Annem neşelenmiş görünüyordu. “Ooo, öyle mi? Bu he­yecan verici işte. Vay canına, Middletown’da fit bir adam ha? Bir mucize olmalı.” “Biliyorum,” dedim gözlerimi devirerek. “Ama daha il­ginç şeyler de olmuştu.” Annem güldü. Potansiyel âşıklar karşısında sürekli gös­terdiğim bu aldırmazlık bana takıldığı konulardan biriydi. Kimsenin benim için yeterince iyi olmayacağını söyleyerek dalga geçiyordu. Ama yemin ederim ki ben öyle seçici fa­lan değildim. Yalnızca on yedi yaşındaki çocukların hepsi iğrençti. Ve gördükleri sürekli ilgi yüzünden aşırı şişmiş bir egoya sahip olmayan pek az çocuk vardı. Benim teorime göre, erkekler on dokuz yaşında bu iğrençliklerine bir son veriyorlardı. Ve ben de şu anda, benden büyük bir çocuğu etkileyebileceğim konusunda pek emin değildim. Bu yüz­den, kendi yaşımda bir erkeğin midemi bulandırmaması için iki yıl daha beklemeye hazırdım. Annemse bu düşüncelerime katılmıyor, benim için en­dişeleniyordu. Aslında benim için endişe etmek onun en önemli vakit geçirme araçlarından biriydi. Tam da bu sırada yüzü, elindeki çayın buharı altında bir anda ciddileşti. “Geçen gün Dr. Ashley ile olan randevun nasıl geçti?” diye sordu usulca. Aman Tanrım, demek o sabahlardan birini daha yaşaya­caktık. “İyiydi,” dedim isteksizce. Kaşığımı kaldırıp yeme­ğe devam ettim. “Yalnızca iyi miydi?” Ebeveynler neden bu cümleden bu kadar rahatsız olurlardı ki? “Ne hakkında konuştun?” “Biliyorsun, her zamanki şeyler.” Başını salladı. “Pekâlâ.” Müslimi çiğnemeye odaklanmış olsam da annemin yeni­den konuşmaya başlamasını bekliyordum. Otuz saniyeden az sürmüştü. “Peki, her zamanki şeyler de neymiş?” Yutkundum. “Tanrı aşkına anne, bilmiyorum. Ödevle­rimden falan bahsettim. O aptal nefes egzersizlerini yap­tırdı yine. Bir de yeniden olursa nasıl başa çıkacağımı falan anlattı.” Yüzünde endişeli bir ifade vardı. Nefesimi tutup söyle­mesini bekledim. “Yani hâlâ sebebini bilmiyor, öyle mi?” Gözleri bir anda yaşlarla dolmuştu. Lanet olsun. Bir in­san kaç kez aynı konuşmayı yapabilirdi ki? “Anne,” dedim yavaş ve dikkatlice. “Bu senin suçun değil. Beni yetiştirirken başarısız olmadın ya da bebekken kafa üstü falan düşürmedin. Louise’i de benimle aynı şekil­de yetiştirdin ama onda böyle bir sorun ortaya çıkmadı. Bu sadece kötü şans. O kadar. Bana inanmalısın.” Başını kaldırıp bir çocuk gibi yüzüme baktı. “Gerçekten mi?” diye fısıldadı. “Dr. Ashley bunun kimsenin suçu ol­madığını mı söyledi?” “Elbette. Çünkü değil. Sadece benim biyolojim ve hor­monlarım. Her neyse. Eminim büyüdükçe geçecek ve geri­ye dönüp baktığımızda bu duruma güleceğiz. Tamam mı?” Rahatlamış görünüyordu. Şimdilik. Bir sonraki hafta bu konuşmanın yeniden gündeme geleceğinden emindim. Bir sonrakinde de. Ve bir sonrakinde de. “Tamam.” Boş fincanlarımızı alarak lavaboya götürdü. “Eğer ister­sen bu gece benim çantamı kullanabilirsin,” dedi gülümse­yerek. “Gerçekten mi? Harika! Teşekkürler anne.” Ben lafımı bitirdiğimde annem mutfaktan çıkmıştı bile. Sorun buydu işte. Ben ne kadar mücadele edersem ede­yim tam bir klişeydim. Zihinsel sağlık’ sorunlarım vardı. Biliyordum. Ne orijinal, değil mi? Yaratıcılık eksikliğim yü­zünden kendimden nefret etsem de maalesef durum benim kontrolümde değildi. Orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak beynimin para ve benzeri şeylerle meşgul olmasına gerek yoktu. Ben de onun yerine kendimi bunlarla oyalıyor gi­biydim. Bir yıl kadar önce okulda coğrafya öğretmenimin kahvenin adil ticareti ile ilgili konuşmasını dinlerken, bir anda kendimi ölecek gibi hissetmiştim. Duvarlar üzerime üzerime geliyordu. Her şey karardı ve nefes alamaz oldum. Bunların son saniyelerim olduğunu anladığımda tüm be­denime bir anda bir panik dalgası yayıldı. Sanki bir adre­nalin iğnesi yemişim gibi. Bedenim delirmiş bir hâlde hava için çırpınırken, coğrafya dersinde ölmenin ne kadar da korkunç bir şey olacağını düşündüğümü hatırlıyorum. Üstelik henüz ne yunuslarla yüzmüş ne de Büyük Kanyon’u görmüştüm. Ne bir motosiklet kullanmış ne de öl­meden önce yapılması gereken başka şeyleri yapmıştım. Ve sonra bir anda, henüz kimse tarafından sevilmeden öle­ceğim geldi aklıma. Kelime her ne kadar bulanık olsa da düşünebildiğim tek şey aşktı. Ve nasıl hiç âşık olamadığım. Başka bir insanın beni düşündüğünü bilerek uykuya dalmanın nasıl bir şey olduğunu hiç bilemeyecektim. Kala­balıkta ilerlemeye çalışırken birinin belime dokunarak beni yönlendirmesinin nasıl bir şey olduğunu. Ya da bir başkası­nın yüzünün tüm hatlarını ezbere bilip bundan sıkılmamanın ne demek olduğunu da… Tüm bunlar hep flu kalacaktı benim için. Ve gri, sakız lekeli halının üzerine yığılırken tek düşünebildiğim, bunun ne kadar üzücü bir durum oldu­ğuydu. Elbette uyandım. Etrafımı saran merak dolu yüzler ara­sında. Tırnaklarımı geçirerek sıktığım avuçlarımın arasın­dan akan kanlarla. O gün beni eve gönderdiler. Herkes bu durumu unutana kadar geçen o bir hafta boyunca, yoğun bir ilgi gördüğümü söyleyebilirim. Bu olay bir kez daha tekrarlayana kadar hayatım eskisi gibi devam ediyordu. Annemle beraber marketten tampon alıyorduk. Toplum içinde böyle bir atak geçirirken yanınızda olmasından en çok utanacağınız şey de tamponlardır herhâlde. İlkinde olduğu gibi bu defa da duvarlar üzerime geliyor; kendimi boğulacak gibi hissediyordum. Tek hatırlayabildiğim… Merhaba kitap kurtları! Geçen haftalarda iş çıkışı D&R gezmesi yaparken, indirimli kısımdan birkaç kitap aldım. Bu kitap da onlardan biriydi, iyi ki de almışım. Öyle sardı ki konusu, iki günde bitiriverdim! Arka Kapak Yazısı Dünyada birbiri için yaratılmış kaç insan vardır? Ruh ikizleri; yalnızca onlar bu büyüyü taşır. Toprağa düşen yıldırım kadar nadir gelirler dünyaya. Ama bir araya gelip âşık olduklarında... İşte o zaman, toprak ikiye bölünür. Gökyüzü deryaya, derya ateşe hücum eder. Kargaşa yağar evrenin her bir köşesine, sel olur... Zarlar atılır, yıldızlar kesişir; ardından Poppy ve Noah düşürür toprağa o ilk kıvılcımı. Fakat o şey, iki büyülü ruhun karşısında durmaktadır, sanki görünmez bir duvar gibi. Felaket, kıyamet, ölüm; engelleyebilir mi kucaklaşmasını alacakaranlıkla gecenin? Yorumum Poppy Lawson, aşka ve klişelere inanmayan, panik atak hastası liseli bir kızdır. Romantik film ve kitapları hiç sevmez, yaşadığı kasabadan nefret etmektedir. Hatta bu nefretin bile klişe olduğunu düşünür çoğu zaman. Poppy ve arkadaşları Lizzie, Ruth, Amanda ve Amanda' nın erkek arkadaşı Johnno her hafta sonu yaptıkları gibi bir rock grubu konserine giderler, Poppy konser başlarken panik atak krizi geçirir, bayılır ama sonra konseri izlemeye devam eder. Poppy' nin patavatsız arkadaşı Ruth, konser sonrasında grubun gitaristi Noah' yı tavlamak için türlü türlü davranışlar sergilerken bundan Poppy de nasibini alır. Noah, Poppy' nin baygınlık geçirmesini alaycı bir şekilde Noah' ya anlatırken Poppy kimseye anlatamadığı panik atak hastalığını Noah' ya anlatıverir. Bunu sırf Ruth' u yerin dibine sokmak için yapar. İşte Poppy ve Noah' nın hikayesi de burada başlar. Noah da zamanında ağır depresyon atakları geçirmiş ve zar zor atlatmıştır. Karşısına çıkan bu dobra kız Poppy' ye ilk görüşte aşık olur, peşinden epey koşar. Başlarda inkar etmek istede de Poppy de Noah' ya sırılsıklam aşık olur ve durum bir klişeye dönüşür Ancak Poppy ve Noah ne zaman yakınlaşsa, doğada tuhaf şeyler olmaktadır. Örneğin, olmadık bir zamanda kar fırtınası kopar! Poppy ve Noah bunların farkında değillerdir. Peki aşkları bütün bunların üstesinden gelebilecek mi? Mutlu son onların kaderinde var mı? Bütün bu sorular kitabın son sayfalarında açığa kavuşturulmuş. Biraz ters köşe yapsa da yazarın anlatımını çok sevdim ve yaratıcılığına hayran kaldım! Üstüne üstlük ana karakter gitarist arkadaşlar, konusunu okumadan aldığım kitabın böyle bir içerikle karşıma çıkması kadar güzel bir şey olamazdı değil mi D Uzun lafın kısası, kitap çok güzeldi. Konusu daha önce okuduğum hiçbir kitapta yer almayan özgün bir konuydu. Tavsiyem okumanız yönünde Bir de kitabı okurken Noah' yı hayalimde canlandırmadan edemedim. İşte kitap boyunca gözümün önündeki Noah buydu. Merak edenlere, resimdeki yakışıklı My Mad Fat Diary dizisinin yakışıklı oyuncusu Nico Mirallego Poppy' nin gözünden Noah' yı tanımak isteyenlere küçük bir alıntı... Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Youtube kanalım yine blog ismim ile aynı Gitarist Kızın Güncesi. Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz. Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım. Mutlu günler! Kitap ÖzetleriKitap Özetleri postsLocation 1214Sen Benim Diğer Yarımsın Kitap ÖzetiSen Benim Diğer Yarımsın Holly Bourne Poppy ve Noah gibi iki ruh ikizinin romantik aşk hikayesini anlatan Holly Bourne’un beğenilen romanı Sen Benim Diğer Yarımsın sonunda Türk okurları ile buluşuyor. Poppy Lawson, İngiltere’nin Middletown kasabasında yaşamaktadır. Yaşadığı yerden çok memnun değildir. Orayı çok sıkıcı bulur. Poppy bir yıl önce panik atak krizleri geçirmeye başlar ve bunun için terapiste gider. Ama terapiste gitmekten çok da memnun değildir. Bir cumartesi sabahı Poppy’i yakın arkadaşı Lizzie arar ve akşam yeni bir grubun konserinin olduğunu ve oraya gideceklerini söyler. Ayrıca grubun gitaristinin çok yakışıklı olduğunu söyler. Ama Poppy’e göre oradaki hiçbir erkek yakışıklı değildir. Lizzie’nin tüm anlattıklarına rağmen fikri değişmez. Akşam Poppy arkadaşları Ruth, Amanda ve Lizzie ile konsere gider. Grubun gitaristi Noah sahneye çıktığı anda Poppy ondan çok etkilenir. Onu çok yakışıklı bulur. Fakat o sırada bir panikatak krizi geçirir ve bayılır. Bu kriz daha öncekilerden daha farklıdır. Poppy kendine geldikten sonra konserde kalmaya devam eder. Fakat o baygın olduğu sırada Ruth, Noah ile tanışmıştır. Konser sonunda Ruth Noah’ı arkadaşlarıyla tanıştırmaya getirir. O sırada Poppy ile dalga geçer ve onun Noah’ı görünce heyecandan bayıldığını söyler. Poppy rezil olur ve panikatağı olduğunu çok kişiye söylememesine rağmen söylemek zorunda kalır. Noah Poppy’ye güldüğü için sonradan çok üzülür ve Poppy’nin okulunun girişinde onu bekler. Poppy geldiğinde onunla konuşur ve özür diler. Arkadaş olmak istediğini söyler. Poppy’yi grup olarak gidecekleri yere çağırır. Poppy bu teklifi kabul eder. Akşam Poppy arkadaşlarıyla oraya gider. Noah Poppy’e ondan hoşlandığını söyler ve çıkma teklif eder. Poppy bu çocuk hakkında hep kötü şeyler duymuştur ve Noah’ın kendisini üzeceğini düşünür. Bu yüzden teklifini kabul etmez. Poppy daha sonra sürekli Noah’ı düşünmeye başlar. Ona bağlanmak istemese de buna engel olamaz. Daha sonra grubun farklı bir konserine gider. Konser sonrasında Noah’ı farklı bir kızla görünce çok kıskanır. Ertesi gün dışarıda karşılaşırlar ve Poppy daha fazla kendisine engel olamaz ve Noah’ın teklifini kabul eder. Noah da Poopy’i çok sever ona aşık olmuştur. Daha sonra sürekli görüşmeye başlarlar. Ama her buluştuklarında hava kötüleşir. İlk buluşmalarında elektrikler kesiler. Sonraki buluşmalarında şiddetli bir rüzgar çıkar ve Poppy eve gidemez Noah’ın evinde kalmak zorunda kalır. Noah Poppy’i Londra’ya bale izlemeye götürür ve o gece de kar fırtınası olur. Middletown’a geri dönemezler ve birlikte otelde kalmak zorunda kalırlar. Noah’ın çaldığı grup ünlü bir grubun konserinde alt grup olarak çalmak için teklif alır. Noah çok sevinir ama çok çalışmaları gerektiği için Poppy ile çok fazla görüşemezler. Dr. Anita ve yardımcısı Rain de Noah ve Poppy’nin verilerini sürekli kontrol ederler. Çünkü Poppy ve Noah ruh ikizidirler. O yüzden birbirlerine karşı koyamazlar. Kar fırtınası, elektrik kesintisi gibi bütün kötü olaylara Poppy ve Noah’tan yayılan elektrik sebep olur. Poppy ve Noah birlikte olduğunda büyük bir felaket olacaktır. Konserin olduğu gece Poppy ve Noah çok eğlenirler ve konserin sonunda birlikte Noah’ın evine giderler. Dr. Anita ve Rain de onların peşine düşer. Onları birlikte olmadan bulurlar ve dünyayı faciadan kurtarırlar. Poppy ve Noah’ı bir yere götürürler. Orada bir süre onları görüştürmezler. Onlara olanları anlatırlar ve artık görüşmemeleri gerektiğini söylerler. Ya birisinin farklı bir yere götürüleceğini ya da orada onların denekleri olmasını bu sayede görüşebileceklerini söylerler. Karar vermeleri için Poppy ve Noah’ı bir araya getirirler. Bu sırada Noah’ın planıyla oradan kaçıp bir mağaraya sığınırlar. Ama onların yaydığı enerjiden yine bulunacaklarını bilirler. Bunun için son bir kez birbirlerine sarılırlar. Dr. Anita gelip onları alır. Poppy’i normal hayatına devam etmesi için Middletown’a, Noah’ı da başka bir yere götürürler. Noah ve Poppy artık sonsuza dek birbirlerini göremeden taşıyacaklardır. Birbirlerine yazdıkları mektupları birbirlerinden kalan tek anı olarak saklarlar. Edited by - 0914 Sen Benim Diğer Yarımsın Ürün stokta bulunmamaktadır. Sayfa Sayısı540 Yayın TarihiOcak 2014 Ebat14 × 22 cm ISBN9786055034177 Sen Benim Diğer Yarımsın - Kitap Açıklaması Dünyada birbiri için yaratılmış kaç insan vardır?Ruh ikizleri; yalnızca onlar bu büyüyü taşır. Toprağa düşen yıldırım kadar nadir gelirler dünyaya. Ama bir araya gelip aşık olduklarında... İşte o zaman, toprak ikiye bölünür. Gökyüzü deryaya, derya ateşe hücum eder. Kargaşa yağar evrenin her bir köşesine, sel olur...Zarlar atılır, yıldızlar kesişir; ardından Poppy ve Noah düşürür toprağa o ilk kıvılcımı. Fakat o şey, iki büyülü ruhun karşısında durmaktadır, sanki görünmez bir duvar gibi. Felaket, kıyamet, ölüm; engelleyebilir mi kucaklaşmasını alacakaranlıkla gecenin?"Gerçek aşkın karşısında kim durabilir?""Korkusuz, taze, ateş kadar sıcak bir roman Sen Benim Diğer Yarımsın. Kesinlikle soluksuz okuyacaksınız." Yorumlar Bu ürün için sizlerden gelen yorumlar Son 10 yorum gösterilmektedir İncelediğiniz ÜrünSen Benim Diğer Yarımsın Yorumunuz için teşekkürler! Kısa bir süre içerisinde yorumunuz yayına alınacaktır. Yorum yazabilmek için lütfen üye girişi yapınız. Bunlar da ilginizi çekebilir Kitabın Adı Sen Benim Diğer YarımsınOrjinal Adı SoulmatesYazarı Holly Bourne Yayınevi ParodiSayfa Sayısı 536Liste Fiyatı 22,00 Dünyada birbiri için yaratılmış kaç insan vardır? Ruh ikizleri; yalnızca onlar bu büyüyü taşır. Toprağa düşen yıldırım kadar nadir gelirler dünyaya. Ama bir araya gelip âşık olduklarında... İşte o zaman, toprak ikiye bölünür. Gökyüzü deryaya, derya ateşe hücum eder. Kargaşa yağar evrenin her bir köşesine, sel olur... Zarlar atılır, yıldızlar kesişir; ardından Poppy ve Noah düşürür toprağa o ilk kıvılcımı. Fakat o şey, iki büyülü ruhun karşısında durmaktadır, sanki görünmez bir duvar gibi. Felaket, kıyamet, ölüm; engelleyebilir mi kucaklaşmasını alacakaranlıkla gecenin? "Gerçek aşkın karşısında kim durabilir?" "Korkusuz, taze, ateş kadar sıcak bir roman Sen Benim Diğer Yarımsın. Kesinlikle soluksuz okuyacaksınız." -Amazon- "Herkes hayatında bir defa da olsa ruhunun derinliklerinde gerçek aşkı tatmıştır. İşte bu kitap size o tadı tekrar hatırlatacak." -Usbourne Yayın Grubu- "Evreni kaosa sürükleyen sıradan âşıkların, sıra dışı aşk hikâyesi. Bu roman kalbinizi ateşe verecek. Tıpkı benimkini verdiği gibi." -C. J. Skuse- "Romeo ve Juliet'i bir kenarda tutun ve Poppy ve Noah'la tanışın." -The Lancashire Evening Post- Herkese yeniden merhaba. Uzun bir süredir kitap okuma isteğim yok ve okuyamıyorum. Bu yüzden de bir süredir hiç yorum giremedim. Bügün de Sen Benim Diğer Yarımsın kitabının yorumuyla karşımızdayım. Kitabı baya bir elimde süründürsem de sonunda bitirdim. Kitabın konusundan biraz bahsetmek istiyorum. Genel olarak ruh ikizlerini işleyen bir kitap. Noah ailesiyle sorunları olan ve bir müzik grubunun gitaristi olan bir çocuk. Poppy ise ailesiyle ilişkisi iyi olmasına karşın bir takım psikolojik sorunları olan aslında ne olduğunu o da bilmiyor ve ara ara baygınlıklar geçiren bir kız. Poppy'nin arkadaşları ile Noah ve grubunun konserine gitmesiyle tanışıyorlar. Ancak bu pek te hoş bir tanışma olmuyor. Daha sonra ise aralarındaki gerginliği çözmek için görüşmeye başlamalarıyla aşık olmaya başlıyorlar. Kitabın ruh ikizleri konusunu işlemesi benim çok ilgimi çekti. D&R ın tl lik kampanyasında görünce de hemen almıştım. Tabii bir süre beklettim o ayrı. Neyse öncelikle yazarın dilini sevdim. Kitap akıcı ilerliyordu. Ancak başları fazlasıyla klişeydi. Hatta sevmiycem galiba kitabı diyordum. Ama ortaları beni çok sardı ve merakla okumaya devam ettim. Ta ki son kısımlarına kadar. Kitabın sonlarında sanki bir eksiklik vardı. Sonu beni tatmin edemedi. Belki çok hızlı geçtiğinden öyle geldi ama bir eksiklik vardı. Kitaba bayıldığımı söyleyemem. Ama yine de sevdiğim kitaplardan oldu. Favorilerime giremedi o ayrı. Tavsiye eder misin derseniz de benim gibi indirimde bulursanız -ki sanırım sürekli indirime giriyor - alın okuyun derim. Ama illa almalısınız mutlaka okuyun diyebileceğim bir kitap değil. Bir sonraki yorumda görüşmek üzere keyifli okumalar. Puanım

sen benim diğer yarımsın konusu