🐘 Fal Sihir Ve Büyü Ile Ilgili Ayetler

A- Büyü-Sihir nedir? 1- Büyü-Sihir kelimesinin sözlük anlamları: Türkçe olan büyü kelimesinin Arapçası sihir'dir. Sihir kelimesinin sözlük anlamı aldatmak, hile yapmak ve göz boyamak şeklindedir. Sihiri yapana da sahir yani sihirbaz denilmektedir. Sihirbaz- sahir de aldatan, hile yapan ve göz boyayan kimse anlamına gelmektedir. Medyum Ayşe "Büyü insanın kaderidir" diyerek söze başladı ve devam etti.. EN POPÜLER BÜYÜLER AŞK VE İŞ İÇİN OLANLAR. "Genelde herkes üzerimde büyü var" diyerek gelir. Medyumlar Büyü ve ona atfedilen her şey, bilimin güçlerinin derin bir sunumudur. - Ralph Waldo Emerson. Sihir bir uygulama değildir. İznimizle her eylemimizi tamamlayabilen yaşayan, nefes alan bir enerji ağıdır. - Dorothy Morrison. Gerçek sihir başkaları üzerinde güç kazanmakla ilgili değildir: Kendiniz üzerinde güç kazanmakla Soru (187) Büyü, sihir; ilgili ayetler, hadisler ve tartışmalar. Soru: Televizyondaki bir programdan sizi izledim ve danışmak istediğim bir konu var. İki yıllık evliliğim şu anda bitmek üzere (mahkeme aşamasında) ve bunun sebebinin büyü olduğunu düşünüyorum, şöyle ki: Aramızda ciddi bir sorun yokken eşimin bir Büyü ve Sihir Bozma Yöntemi: dilekduasi: Sihir Ve Büyüden Korunma Duaları: 7: 21-12-13 12:48: Sihir Bozmak İçin Dua Budur: dilekduasi: Sihir Ve Büyüden Korunma Duaları: 13: 28-11-13 12:29: Sihir Ve Büyü Bozma Duası Budur: dilekduasi: Sihir Ve Büyüden Korunma Duaları: 9: 22-11-13 10:36: Rüyada Sihir Görmek: Sky: Rüyalarınız Firavun ve çevresi, onun yaptığının sihir olmadığını anladıkları halde “sihir” diyerek birbirlerini teselli etmektedirler. Sihirbazlıkla uğraşan kimselerin Firavun gibi güçlü bir hükümdara bir şey yapamayacağı açık olduğu halde onun; “Sizi, yaptığı sihirle, yurdunuzdan çıkarmak istiyor. Sihirve Büyünün Tarihçesi Hakkında Bilgiler. Sihir ve Büyünün Tarihçesi sihir yada bilinen diğer adı ile Büyü tarihin çok eski dönemlerinden beri, gerek siyasi otoritenin sağlanmasında, gerekse ikili ilişkiler arasında köprü kurmak yada köprüleri yıkmak amacı ile bir çok defalar, farklı şekil ve inanışlarla uygulanmıştır. Büyüveya sihir, bir takım acaip işler vasıtasıyla, başkaları üzerinde tesirler meydana getirmektir. Sihrin gözbağcılık denilen gerçek olmayan çeşitleri yanında, gerçek netice ve etkileri olan çeşitleri de vardır. Ancak,, mahiyeti ve nasıl etki yaptığı bilinememektedir. İslam dini, sihri inkar etmemiş; fakat itikadı bozduğu, tevhid inancına zarar verdiği Büyü ve sihirle ilgili olarak hangi sureler vardır? Hz. Muhammed S.A.V.'e Yahudiler tarafında büyü yapılmıştır. Bunun üzerine Kur'an-ı Kerim'in son iki suresi, yani 113. ve 114. sureler indirilmiştir. Bunlardan biri El-Felak suresi diğeri de En Nas suresidir. SİHİRLE İLGİLİ AYETLER Bumakalede Kırgız, Kazak, Uygur ve Özbek Türklerinin inanç dünyasında yer alan sihir/büyü ve fal ile ilgili inanışların, uygulamaların destanlara Sual Sevgi, muhabbet için veya yapılan büyüleri çözmek için de olsa büyü yapmak veya yaptırmak yine günah olur mu? Cevap: Konu ile ilgili olarak İbni Âbidînde deniyor ki: “Öğrenmesi haram olan bilgilerden biri sihir, büyü ve kehanettir. Sihir, ilme, fenne uymayan gizli sebepler kullanarak, garip işler yapmayı sağlayan ilimdir. Sihri öğrenmek de, öğretmek de Hayatınızdakötü ruhlara kapı açan alanları ve eylemleri sıralayın, örneğin: büyü ile ilgili uğraşlar, sahte dinler, kehanet, sihir, fal bakma, tecavüz, taciz, terk edilme, ailede var olan intihar, reddedilme, acılık, öfke, kendinden nefret etme, v.b. Bu tür eylemlerin hepsini tek tek itiraf edin ve bu konuda son derece MSKbMR. Sihir, Büyü, Tılsım Gerçekler ve Efsaneler Büyü ve büyücülük Büyü, tabiat üstü gizli güçlerle ilişki kurularak yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan bazı nesneler kullanılarak fayda veya zarar vermek yahut korunmak maksadıyla yapılan işler diye tarif edilir TDV İslâm Ansiklopedisi, 6/501. “Sebebi gizli olan, hakikatinin aksine tahayyül edilen, göz boyama ve aldatma tarzında yapılan şeyler” Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, 3/205 diye tarif edilen “sihir” ile aynı anlamda kullanılsa da, büyü ve sihir kelimeleri, dilimizde farklı anlam sahalarına sahiptir. Mesela “büyücü” kelimesi, yukarıdaki tarife giren işlerle, tabiat ötesi güçlerle ilişki kurarak, yani büyü yaparak iştigal ettiğine inanılan kimseler hakkında kullanılırken, “sihirbaz” kelimesi daha ziyade el çabukluğu ile gözbağcılık yapan kimseler hakkında kullanılır. Büyücü, kullandığı materyaller üzerine birtakım şeyler yazmak, okumak ve onları belli tarzlarda kullanmak suretiyle diğer insanlara fayda veya zarar verirken, sihirbaz daha ziyade eğlence maksatlı olmak üzere şaşırtıcı gösteriler yapar. İslâm alimleri büyünün/sihrin birçok çeşidini zikretmiş, Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr’inde bunları 8 grupta toplamıştır 3/206 vd.. Bunları iki başlıkta toplayan Elmalılı şöyle der “Bütün bu kısımlar, esaslı iki kısma raci olur. Birisi sırf yalan, uydurma ve kandırmadan ibaret olan söz veya fiil ile tesir icra eden sihir, diğeri az çok bir hakikati suiistimal ederek ortaya konan sihirdir. Sihrin bütün mahiyeti, hayali hakikat zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir tesir bırakmaktan ibaret olduğu halde, bunun bir kısmı sırf hayal ve vehmettirmek, diğer bir kısmı da bazı hakikat ile karışıktır. Binaenaleyh her sihrin tesirden büsbütün uzak olduğunu iddia etmemelidir.” Hak Dini Kur’an Dili, 1/445 Büyü ve sihrin gerçekliği ve hükmü Kur’an ve Sünnet’e baktığımızda, büyünün/sihrin gerçek olduğunu görüyoruz. Kur’an’da şöyle buyurulur “Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Oysa Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, fakat o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil’de Harut ve Marut’a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi; “Biz ancak ve ancak imtihan için gönderildik; sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!” demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkıyla bilselerdi, uğruna kendilerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.” Bakara, 102 Bu ayet üzerinde geniş bir şekilde duran müfessirlerin söyledikleri kısaca şudur Ehl-i Kitap’tan bir taife Yahudiler, Tevrat’ı bir kenara bırakarak Hz. Süleyman hükümranlığı ve devleti aleyhine insan ve cin şeytanlarının yaptığı işlere ve okuduğu efsun ve efsane kitaplarına uydular. Bunlar, meydana gelmiş ve gelecek olaylar hakkında kulak hırsızlığı ile birtakım malumatlar edinip, bire yüz yalan katarak kâhinler vasıtasıyla gizlice yayarlardı. Zaman içinde kâhinler, kendilerine haber verilen şeyleri tedvin edip kitap haline getirdiler. Etrafa yaydıkları azı gerçek çoğu yalan efsaneler ve uydurdukları tezvirat zaman içinde türlü siyasî ve sosyal entrikalara yol açmış, Hz. Süleyman hükümranlığı geçici bir süre sarsıntıya uğramıştı. Ancak Hz. Süleyman Allah Tealâ’nın yardım ve lütfuyla bu insan ve cin şeytanlarına galip geldi ve onları buyruğu altına alarak çeşitli işlerde istihdam etti. Nihayet eceli gelip vefat edince sihir/büyü kitapları tekrar tedavüle kondu ve hatta Hz. Süleyman da devleti sihir/büyü ile idare ettiği yalanını yaydılar. İşte bu insan ve cin şeytanları bir taraftan kendi elleriyle yazıp tedvin ettikleri sihirleri, diğer taraftan da muhtemelen I. Sürgün döneminde, milattan önce 721 ve 586 yıllarında iki grup olarak sürgün edildikleri Babil’de Harut ve Marut isimli iki meleğe indirilen şeyleri de öğrenerek halka aktarıyor, böylece küfür işliyorlardı. Tılsım nedir? Tılsım Semavî birtakım güçlerin, arzî güçlerle birleşerek garip, olağandışı işler yapması şeklinde tarif edilir et-Tânevî, Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn, 2/927. Elmalılı Hamdi Yazır, tılsımın, Hz. İbrahim kavmi olan Keldanîler’in yaptığı sihir türü olduğunu söyler ve şöyle der “Fikrimizce bu sihirde, tabiiyat ile ruhiyatın eski zamanlarda keşfedilmiş, birbiriyle ilişkili bazı garip özellikleri birleştirilerek uygulandığı anlaşılmaktadır.” Hak Dini Kur’an Dili, 1/443 Ayın akrep burcunda bulunduğu sırada mühre kazıtılan akrep figürünün, kişiyi akrep ısırmalarına karşı koruyacağı, arkasını üstü açık olduğu halde aya doğru dönen hayvanların, ay ışığının arkalarına vurması sebebiyle öleceği… gibi hususlar semavî kuvvetlerle arzî kuvvetlerin belli bir tarzda bir araya gelmesi sonucunda oluşan tılsımlara örnek olarak zikredilmiştir. İbn Hazm, el-Fısal, 5/101-102; Âlûsî, Rûhu’l-Ma’ânî, 20/120 İbn Hazm tılsım hakkında müşahedeye dayalı enteresan bilgiler verir ve şunları söyler “Tılsım, eşyanın tabiatını değiştirme ve gözbağcılık değildir. Tılsımlar, Allah Tealâ’nın terkib ettiği birtakım güçlerdir ki, soğuğun sıcak ile ve sıcağın soğuk ile giderilmesi gibi, Allah Tealâ bu tılsımlar vasıtasıyla başka bazı güçleri ortadan kaldırır. … Tılsımların def’i mümkün değildir.” Sihir ve Büyünün Tarihçesi Hakkında Bilgiler Sihir ve Büyünün Tarihçesi sihir yada bilinen diğer adı ile Büyü tarihin çok eski dönemlerinden beri, gerek siyasi otoritenin sağlanmasında, gerekse ikili ilişkiler arasında köprü kurmak yada köprüleri yıkmak amacı ile bir çok defalar, farklı şekil ve inanışlarla uygulanmıştır. Bu uygulamalar, her uygarlıkta kendini yine büyü olarak isimlendirmiştir; dolayısı ile Büyü kavramı ne zaman, nasıl, ne şekilde uygulanırsa uygulansın kişiler üzerinde baskı oluşturmuş ve bu baskı neticesinde isteğe, amaca bir şekilde ulaşmıştır uygulayan büyücü ya da sihirbazlar… Aşağıda sizlere sunduğumuz bilgiler bir çok yazılı kaynaklarda yer almaktadır. Sihir ve Büyünün Tarihçesi Hakkında Detaylı Bilgiler a Keldaniler Devri İnsanlık tarihinin en eski imansızlık, ahlaksızlık ve aldatma sanatı olan sihirbazlık ve büyücülük en parlak dönemini Keldaniler zamanında icra etmiştir. Keldaniler, babil ülkesinde, bugünkü Irak topraklarında yaşamış eski bir kavimdir. Astronomi ve yıldız ilminde çok ileri gitmiş olan bu toplum, yıldızları, sabit olanlar ve güneş etrafında dönenler diye iki gruba ayırarak yıldızlara taparlar ve bunların kâinattaki olayları yönetip yönlendirdiğine, hayır ve şerrin, mutluluk ve bedbahtlığın bunlardan kaynaklandığına inanırlardı. Bu inançları sebebiyle yıldızlardan her biri için ayrı putlar yapıp heykeller diker ve bunlara tütsülerle, çeşit çeşit nefesler ve efsunlarla tapınırlardı. Hayır ve iyilikler için Müşteri Mars, savaşta galip gelmek veya başkalarına zarar vermek istediklerinde Zuhal Satürn tabiat olayları ve salgın hastalıklar sırasında da Merih adına dikilen heykellere dua ederlerdi. Tarihi kaynaklar Keldanilerin medeniyet merkezi olan Babil şehrinin çok mamur, bağlık bahçelik bir yer olması ve gayet süslü binalarının bulunması sebebiyle bu milletin mimaride ve sanayide çok ileri gittiklerini haber vermekle beraber, bu büyücüler ülkesinde güneş tanrısını temsil etmek üzere “Ba’l” putuna ait Babil kulesinin dikildiğini de bildirmektedir. Ayrıca tılsım denilen büyü şeklinin de ilk defa Keldaniler zamanında uygulandığı söylenir. Cahil halk büyücülerin insanların şekillerini ve tabiatlarını değiştirdiklerine inanırlardı. Öyle ki sihirbazın bir adamı eşek veya köpek şekline döndürdüğüne, dilediği zaman da eski suretine iade ettiğine kani idiler. Bunlara göre büyücü bir yumurtaya, bir süpürgeye veya bir küpe biner, havalanır, havada uçarak Irak’tan Hindistan’a veya istediği herhangi bir yere gider, aynı gün geri döner gelirdi. Halk bu ve buna benzer garip olayları kâhinlerin yıldızlara yakınlığı sebebiyle başarabildiklerini zannederlerdi. Büyücüler, halkın bu saf düşüncelerinden türlü türlü hilelerle, bir takım hokkabazlıklarla istifade ederlerdi. Bazen devlet adamları bile bunların kötülüklerinden kurtulamazdı. Gök cisimlerinin tanrılığına ve kainatı idare ettiklerine inanarak bütün evrenin ve yıldızların yaratıcısı olan Allah’ı kabul etmeyen Babil halkının bu yanlış ve batıl inanç ve akidelerini düzeltmek üzere İbrahim as onlara peygamber olarak gönderilmiştir. Hz. İbrahim, bunlara Tevhit akidesini telkin etmiş ise de çoğu inkâr yolunu seçmiş ve kendilerine birtakım mucizeler göstermesine rağmen inkârlarında ısrar ederek o büyük peygamberi ateşe atmışlardı. Fakat Cenab-ı Hak müstesna bir mucize olarak müşriklerin ateşini zararsız hale getirmiş ve Hz. İbrahim’in kendisine inananlarla birlikte Şam tarafına hicret etmesini emretmiştir. O devirlerde Babil’de ve bütün İran, Irak, Şam, Mısır ve Rum beldelerinde yaşayan halklar tevhid akidesinden uzaklaşmış, aya güneşe, yıldızlara, putlara tapıyor ve kâhinlerin, sahirlerin ve büyücülerin peşinden koşuyordu. Bu durum Dahhak ve Feridun devrine kadar devam etmiştir. Feridun’dan itibaren Keştasib devrine kadar İranlıların hükmü altında kalan Babilistan’a zaman zaman İran melikleri gelir ve kalırlardı. Feridun ve onu takip eden devirlerde İran halkı tek Tanrı’ya inanmakla birlikte, insanlığın hayatı menfaatlerinin kaynağını teşkil ettiği için Anasır-ı Erbaa denilen su, torak, ateş ve havaya saygı duyarlardı. Bu devirlerde Babil sihirbazları ile amansız bir mücadeleye başlandı ve ele geçirilen kâhin ve büyücüler tamamıyla kılıçtan geçirildi. Keyaniyan sülalesinin dördüncü hükümdarı ve Tehrasib’in oğlu olan Keştasib döneminde ortaya çıkan Zerdüşt’ün dini, İran’da yayılmaya başlayınca tek tanrı inancının yerini Mecusilik aldı. Fakat bu din değişikliğine rağmen sihirbazlara ve kâhinlere olan düşmanlık devam etti. b Hz. Musa ve Firavunlar Devrinde Sihir Sihirler ve sahirler tarihinin ikinci bölümünü de Mısır’da Firavunların sihirbazları ile Musa arasında geçen olaylar teşkil etmektedir. Kur’an-ı Kerim’deki; “…insanların gözlerini büyülediler” “…büyüleri sayesinde ipleri ve sopaları, kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor” ayeti kerimelerinde açıklandığı üzere Mısır sihirbazları da esrarengiz bir şekilde yaptıklarını halkın gözlerinden kaçırmak suretiyle hayali şeyleri gerçekmiş gibi göstererek sihir yaparlardı. Bunların bu hokkabazlıklarını ortaya çıkarmak ve masum halkı bunların hile ve aldırmalarından kurtarıp doğru yola yönlendirmek için Cenabı Hak Musa Asa ve Yel-i Beyza gibi mucizelerle peygamber olarak gönderdi. Firavun sihirbazlarının halkı nasıl aldattıkları ve Musa Asa mucizesiyle onların bu hilelerini nasıl hükümsüz bıraktığı Araf ve Taha surelerinde özetle şöyle anlatılır. “Sihirbazlar tarafından ortaya atılan ve içleri cıva ile dolu olan ipler ve sopalar güneş ısısı veya başka bir hararetle ortalıkta hareket etmeye ve dönmeye başladığı ve halkı büyülediği bir sırada, Hz. Musa Allah’ın emriyle elindeki asayı onların üzerine atmasıyla büyük bir yılan haline gelen asa, onların tamamen yakalayarak yutunca, sihirbazlar hemen secdeye kapanıp Allah’a iman etmişlerdir. Firavunlar devri geçip Tevhit akidesinin şirke üstün gelmesinden sonra Mısır sihirbazları da ortadan kalkmış ise de, tarihin her devrinde bir takım bilgisiz ve cahil insanları kandıran büyücüler bulunduğu gibi, o devirde de bu sanatı gizlice icraya devam edenler buluna gelmiştir. c Süleyman Devrinde Sihir Kuşdilini bilen, rüzgâra hükmeden, istediği yere çok kısa bir zamanda gidip gelen, insanlar, cinler ve kuşlardan müteşekkil orduları olan, bakır madeninin ilk defa onun için bir pınar gibi akıtıldığı bildirilen ve bütün cinlerin itiraz etmeksizin emirlerini yerine getirdiği Süleyman döneminde de birtakım gayri memnun zümreler türemiş ve bunlar çeşitli fitnelerle Hz. Süleyman’ın saltanatını yıkmaya çalışmışlardır. Esaretleri, cahillikleri, fakirlikleri ve yurtsuz dolaşmaları gibi nedenlerle madden ve ahlaken bozulup tüm niteliklerini kaybettikleri zamanlarda sihir, büyü, tılsım ve buna benzer diğer sanatlara ilgi duyan Yahudiler, Süleyman devrinde de hiçbir çaba sarf etmeden bu tür tılsım ve büyülerle kendi geleceklerini kazanabilecekleri zannıyla hem kendilerini hem de halkı aldatmaya başladılar. Öyle ki; sihir ve büyücülük ilminin kaynağının Süleyman olduğunu, O’nun büyük saltanata ve muhteşem güçlere büyülerle hükmettiğini iddia etiler ise de, Kur’an-ı Kerim bu iddiaları reddetmiştir. “Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar şeytanların uydurup söylediklerine tabi oldular. Hâlbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı, lakin şeytanlar kâfir oldular.” Yahudilerin büyük bir nimet olarak kabul ettikleri sihir ve büyü o kadar aygınlaşmıştı ki, o devirdeki din adamları hahamlar bile bu sanatla uğraşmaya başlamışlardı. Bunun neticesi olarak kâhinler tarafından cin çağırma, karı-kocanın arasını bulma gibi sihir, büyü ve efsun kitapları yazıldı. Bu arada geçmiş ve gelecek hakkında efsaneler, masallar ve romanlar ve yalanlarla dolu eserler neşredildi. Olaylar ve gerçekler tahrif edilerek insanları aldatacak ve yanlış yollara sevk edecek hurafeler anlatılmaya başlandı. Hz. Musa zamanından beri İsrail oğulları arasında sihir, büyü ve hokkabazlık bilinmekteydi. Ancak Hz. Süleyman devrinde başka bir boyut almıştı. Bir taraftan Süleyman devleti aleyhinde birtakım siyasi ve içtimai entrikalar takip edilmiş, diğer yandan da sihir ve büyüyü “yaşamı kolaylaştıran Süleyman’ın ilmidir” diye iftira kampanyası başlatılmıştı. Bu o kadar ileriye götürülmüş ki, İsrail oğulları O’na bir peygamber değil sihirbaz bir hükümdar olarak bakmaya başlamışlardır. Bunun için Yahudiler, devlet olamadıkları zamanlarda milletler arasında gizli yollarla bu tür neşriyatı yaymaktan ve bir hünermiş gibi büyücülük ve sihirbazlıktan vazgeçmemişlerdir. d Hintlilerde Büyü Sihir ve büyü, Hint dinlerinden olan Budha dininin en gösterişli ve önemli törenlerinde yer alırdı. Bu törenlerde büyü uygulaması geceleri mırıltı halinde belli sözler söyleyerek yapılırdı. Büyü için kullanılan araçlar da çeşitli bitkiler, merhemler, ölülere ait eşyalar gibi şeylerdi. Aşk büyüleri, hastaların iyileşmesi ve şeytan kovmak için yapılan büyü uygulamaları yanında yoga çileciliği de birçok yönleri ile Budha büyücülüğüne benzemektedir. Bunların sihirleri yiyecek, içecek ve insanlarla ilişki konularında perhizler yaparak ruhu kuvvetlendirmeye dayanır. e Yunan ve Roma’da Sihir Dilimizde, büyü, efsun, cadıcılık gibi kelimelerle ifade edilen sihir, Grekçe’de “mageia” ve “sorcellerie” tabirleri ile söylenir. Midyalılarda ve eski İran’da rahiplerin tabiatüstü kuvvetlere sahip olduklarına inanıldığından onlara “maguş” denilirdi. Bunun Latince karşılığı ise “magicien” kelimesidir. Bu da efsuncu ve sihirbaz demektir. Her asırda cahil halkın rağbet ettiği sihir ve büyü, Keldanilerden ve Mısır’dan gelen etkilerle putperest ve çok tanrılı bir inanca sahip olan Roma ve Yunan’da da uygun bir zemin bularak gizli büyücü örgütler büyüsel törenlerle yaşamaya devam etmiştir. Yunanlıların Tesalya bölgesi, büyücü kadınlar ve cadıların merkezi haline gelmişti. Bütün bu hareketliliğin temelinde yerel inançlar ve ağızdan ağza dolaşan efsaneler yatar. MÖ 451 yılında bir yasa ile sihir ve büyü uygulamaları yasaklanmış ise de, halk arasında yaşamaya ve yayılmaya devam etmiştir. Roma’da ise, Mısır ve Keldani kaynaklı sihir ve büyü inancı yaygınlaşmaya başlayınca birçok büyücü Roma’ya akın eder. İmparatorlar bunlardan yaralanmakla birlikte onlara kötü davranmaktan da geri kalmazlar. Tiberus’un büyü yapmakla suçlanan azat edilmiş 4000 köleyi Sardunya adasına sürdüğü, Apuleus’un büyücülük suçlamalarına karşı kendini savunmak zorunda kaldığı nakledilir. Batı’da kilise, yüzyıllar boyunca acımasızca sihir ve büyü ile mücadele etmiş ise de, 1085 yılında Mağribîlerden geri alınan İspanya’nın Toledo kenti sihir ve büyü merkezi haline getirilmiştir. e Cahiliye döneminde sihir Cahiliye dönemi Araplarında da fal okları atmak, taşları dikerek bunlardan gizli anlamlar çıkarmak, yıldızlara bakarak gelecekten haber vermek, yatay ve dikey çizgilerle büyülü olduklarına inandıkları kareler çizip içine çeşitli sayı veya harfler yazmak suretiyle bunlardan birtakım gizli manalar elde etmek gibi sihir ve büyücülük uygulamaları yaygındı. İslam dini, melek, cin ve şeytan gibi görünmeyen varlıklara inanmayı emretmekle birlikte en üstün ve yüce güç olarak tanıdığı ve onun iradesi dışında hiçbir kimsenin hiçbir yolla başka birine yarar ve zarar veremeyeceğini temel ilke olarak benimsediği için büyü ve büyücüde olağanüstü güç kabul etmeyi, Allah’ın birliği ve gücünün üstünlüğü inancına aykırı bulur. Bu nedenle Kuran-ı Kerim; “Yaptıkları sadece bir büyücü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa, ne yapsa iflah olmaz.” ayetiyle büyünün bir hile ve sahtekârlık olduğunu, “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz.”2 ayetiyle de büyücülerin asla huzur bulamayacaklarını ve o dönemde çokça uygulanmakta olan fal okları atmak, putlar dikmek gibi şeyleri de şeytanın murdar işlerinden sayarak yasaklamıştır. f Asr-ı Saadette Sihir Tevrat’ta ve İncil’de geleceği haber verilen ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed sav’in gönderilmesi, Ehl-i Kitabı pek memnun etmedi. Çünkü onlar kendilerinden bir peygamber bekliyorlardı. Bu kıskançlıklarını her fırsatta gündeme getiriyorlar ve efendimiz aleyhine kampanyalar düzenliyorlardı. Bu işi O’na sihir ve büyü yapmaya kadar götürmüşlerdi. Ancak onların her hareketi peygamberimize vahiy yoluyla bildiriliyordu. Bu durumu gören Ehl-i Kitap Cebrail’e düşman oldular ve peygamberlere iftiralar atmaya başladılar. Hz. Süleyman hakkında “O peygamber değil, sihirbaz bir hükümdardı. Sihirlerini mucize gibi gösterirdi.” Gibi sözler söylemeye başlamaları üzerine, Kur’an-ı Kerim Hz. Süleyman’ın sihirle bil ilgisinin olmadığını, sihrin küfürden ihanet bulunduğunu belirtti. Bu ayeti kerimede eski bir medeniyet merkezi olan Babil halkı arasında cereyan eden iki küçük olaydan bahsedilmektedir. Biri şeytanların insanlara öğrettiği sihir, diğeri de Harut ve Marut ismindeki iki meleğe Allah tarafından ilham olunan ve bunların bilinmesiyle o zamanki İsrailoğullarının vakıf oldukları birtakım yaratılış sırlarıdır. Bu meleklerin öğrettikleri aslında sihir olmadığı halde, şeytanlar bu bilgileri sihir olarak kullanmışlardır. Çünkü Harut ve Marut bu bilgileri öğretecekleri kimseye “bizim sana aktaracağımız şeyler fitneye müsaittir ve yapılması küfüdür” demedikçe kimseye öğretmiyorlardı. Buna göre, bu iki meleğe indirilen ve Babil halkına öğretilen şeylerin aslında sihir olmayıp, sihir şeklinde de kullanılmaya müsait bilgiler olduğu, bu şekilde kullanıldığı takdirde küfre sebep olacağı anlaşılmaktadır. Gerçekten de her ilim hayra da şerre de müsaittir. Nitekim İslam’ın hak din olduğunu ispatlamak üzere Allah tarafından ihsan olunan mucizeler, kerametler ve diğer ilimler, hikmetler ve fenler bahane edilerek, birçok melanetler ve küfürler yayılmıştır ki, bunların hepsi de sihir kadar toplumda tahribat yapmıştır. Bu ise ilmin öğrenilmesi ile değil de uygulanması ile ilgili bir husustur. Çünkü bilgiler iyi yolda kullanılırsa zehirlerden ilaçlar yapılır, kötü maksatla kullanıldığında da ilaçlardan zehir elde edilir. Ulemamız bu ayetlere ve diğer nasslara dayanarak İslam’da yasaklanmış hiçbir ilim dalının bulunmadığına, şerrinden korumak için sihir ilminin de öğrenilmesinin gerektiğine hükmetmişlerdir. Ancak yapılmasının haram ve küfür olduğunda şüphe yoktur. gEski Türklerde Sihir ve Büyü Türk kavimlerinde de büyü, kehanet, falcılık ve cincilik gibi inanışlar vardı. Eski Türklerde, Şaman da denilen dini, sihri ve mistik otoriteyi temsil eden Kam’ın ruhlar, tanrılar ve cinlerle ilişki kurduğuna inanılırdı. Kam, afsun ve büyü yapar, afsunlu sözler söyler, kehanet yolu ile insanın içinden geçenleri bilir, gaibden haber verir, cin çarpması ve hastalıkları tedavi eder, anlaşılmayan afsunlu sözler söyler, üfürür, davul döver, kendinden geçerek görünmeyen varlıklarla ilişkiye girer. Bu işi yapan kimseye ürgün denilen bir ücret verilirdi. Eski Türklerde çocuklar cin çarpmasına ve göz değmesine karşı afsunlanırlardı. Yine göz değmesine karşı bağ, bostan ve bahçelere korkuluk ve nazarlık dikilirdi. Cin çarpan kimsenin yüzüne soğuk su serpilir, sonra “kovuç kovuç” kaç kaç denilerek üzerlik ve öd ağacıyla tütsülenirdi. Oğuzlarda “kovuç-kovuz” cin çarpmasına karşı afsun, üfürük olarak söylenirdi. Yel “cin”, yelvi “büyü”, yelviçin “büyücü” anlamında kullanılırdı. Kıpçaklarda büyüye “arbav” denilirdi, yılanı deliğinden çıkarmak veya zehrini gidermek için yılan afsunu okunurdu. Dudaklardaki uçuk kötü bir ruhtan bilinir, özel bir törenle afsunlanarak tedavi edilir, tedavi edene de uçukçu denilirdi. Havayı etkileyerek yağmur, kar ve dolu yağdırmakta kullanılan afsunlanmış taşa ya da cada veya yat gibi isimler verilmiştir. Eski Türkler atın boynuna nazarlık olarak boncuk denilen bir taş ve bir çeşit muska takarlardı. Başkırtlar, hastalığı tedavi etmek veya korkuyu yatıştırmak için kurşun eriterek hastanın başında bulunan kap içindeki suya döker ve bu sudan hastaya içirirlerdi. Kurşun döken kadın kurşunun suda aldığı şekle bakarak hastalığın sebebini söylerdi. Sudan alınan kurşun hastanın elbisesinin göğsüne muska olarak dikilirdi. İslam’dan önceki Türk boylarında her türlü bela ve afetlere karşı koruyucu etkisine inanılan muska ve tılsım âdeti yaygındı. X. yüzyılda Türk boylarının büyük kitleler halinde Müslümanlığı kabul etmelerinden sonra da, İslam da şiddetle yasaklanmış olmasına rağmen, sihir ve büyü İslam’dan önceki devirlerden kalan adetlerle, eski İran, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu’daki Bizans kültüründeki katkılarla günümüze kadar varlığını sürdürebilmiştir. Türklerin Müslüman olmaları sırsında bu âlemin Kam’ları, Budist ve Maniheist rahipleri, yeni dinin yayılmasını önlemeyince eski geleneklerini yaşatmak ve mesleki çıkarlarını korumak için kendi hurafelerini, başka milletlerden öğrendikleri adet ve inançlarla birleştirip bunlara biraz da dini bir görüntü verecek cincilik, üfürükçülük, muskacılık ve efsunculuğa yeni bir şekil kazandırmışlardır. XI. yüzyılın ikinci yarısında yazılmış olan Kutadgu Bilig’de kamlar otacı denilen hekimlerle birlikte anılmış, her derdin bir dermanı ve iyi edecek kamı bulunduğu belirtilmiştir. Yusuf Has Hacip, “muazzim”lerin üfürükçü, muskacı, okuyup üfleyerek, muska yazan, yel cin ve şeytan hastalıklarını tedavi eden, “afsuncuların” ve “emiç”lerin oluşturduğu sınıfın, toplumdaki ruhi, cini hastalıların iyileştirilmesinde gerekli görüldüğünden bahseder. Böylece eski kam ve rahip geleneğini yürütenlerin, artık muazzim adını aldıkları, eski afsun geleneğine dini-İslami bir veche vermek niyetiyle Kâbe, levh-i mahfuz, arş, kürsi zemzem vb. terimleri, Kuran’dan bazı ayet ve sureleri, büyü unsuru veya malzemesi olarak kullandıkları görülmektedir. Doğu Türkistan azaimcileri, mesleklerinin Hz. Fatma’ya dayandığını ispat etmek için Risale-i Perihan isimli bir eser meydana getirmişlerdir. Aslında Mezopotamya, İran ve Mısır büyü geleneklerinin karışımı olan bu telakki, Anadolu’da eski putperest dinlerin ve Hıristiyanlığın da dâhil olduğu kültür etkileriyle daha çok çeşitlendi. Halen Türkiye’nin çeşitli yönlerinde değişik uygulamalar içinde sihir ve büyü geleneği varlığını sürdürmektedir. Hunlar’dan günümüz Türk toplumlarına kadar uzun bir gelişme çizgisi takip eden sihir ve büyü bugün Türkiye’de genellikle kötü niyetle yapılmaktadır. Karı- Koca veya başka kişilerin arasını açmak, insanın bazı kabiliyetlerini, dilini, bahtını, nasibini, cinsi gücünü, idrarını bağlamak, sakatlamak, uyutmak, malına, canına, hayvanına zarar vermek, kız kaçırmak, kız ve erkeklerin bahtını bağlamak, kadının gönlünü çalmak gibi kara büyü yanında, kişinin kendisini, ailesini, mal ve mülkünü koruma, çocuk sahibi olma, hırsızı bulma, bol ürün ve kazanç sağlama, bela ve musibetlerden koruma gibi ak büyü örnekleri de görülmektedir. Sihir ve büyü yapmak için içinde tılsımlı yazılar, şekiller, ayetler, dualar bulunan muskalar, muhabbet ve şifa maksadıyla veya düşmanlık, cin, hasım ve benzerlerinden korunmak için muskacılara yazı yazdıranlar halen mevcuttur. Bunların yörelere göre birçok çeşitleri olduğu gibi bu işlem için de şu malzemelerden istifade edilir. Saç, elbise parçası, tırnak, sabun, iğne resim, ip tespih, çakı, kilit, düğme, at nalı, kazık, demirci örsü, kurşun, demir, bakır vb. maden parçaları, toprak, yumurta, koyun işkembesi, horoz kanı, sıpa dili ve bal mumu gibi şeylerdir. Bu tür büyülenmiş nesnelerin saklandığı veya bulundurulduğu yerler arasında boyun, koltuk altı, cep, elbise astarı, yatak veya kör kuyu ve mezar gibi yerler sayılabilir. hGünümüz Avrupa’sında Sihir ve Büyü Grek Uygarlığı’nın çöküşünden ve Roma İmparatorluğu’nun parçalanarak yıkılmasından sonra, Hıristiyanlığın Avrupa’da yayılması neticesinde kilisenin sihir ve büyü ile amansız bir mücadele sürdürmesine rağmen, 15. ve 17. yüzyıllar arasında Avrupa’da doruk noktasına çıkan sihirbazlık, sanayi devrimi ile birlikte bilgiye daha kolay erişilmesi ve maddeciliğin ön plana çıkması dolayısıyla, ruhlarda meydana gelen izah edilmez dalgaları yatıştırmakta zorlanınca, bazı açıkgöz insanlar, birçok zavallıyı kandırmış, dolandırmış, muhtelif dualarla çalınan şeyleri bulmak, domuzun yağını aşk işlerinde kullanmak, nazara uğrayanları kurtarmak için kurşun eritmek, hastalıkları iyi etmek için nefes ettirmek ve daha buna benzer hadiseleri sihir ve büyü ile gizli güçlerle halletmeye kalkışmışlardır. Fakat bunlar, günümüzdeki bilgili ve ileri insanların inanamayacağı şeyler olduğundan sihir ve büyünün yerini bugün telkin almıştır. Günümüzde bazı metafizik olaylar daha çok felsefi yaklaşımlar ve ezoterizmle çözümlenmeye çalışılmaktadır. İki dünya savaşı geçiren 20. yüzyıl, oldukça şaşırtıcı bir şekilde sihir ve büyücülüğü yeniden gündeme getirmiştir. Bugün İngiltere’de on bin faal büyücünün bulunduğu , ABD de ise bu sayının iki katı olduğu tahmin edilmektedir. Tüketim uygarlığının, aşırı maddeciliğin ve kapitalist emperyalizmin kurduğu sistemin içinde bulunanlar, çıkış arayıp bulamayanlar değişik yolculukların peşine düşmekte,kendilerini ayda başkalarını aldatarak teşkilatlandırılmış büyücülüğü olan ak, kara ve kızıl büyülerin cazibesine teslim etmektedir. Özellikle son yıllarda Avrupa’da bir çok büyük kentinde,Londra’da ,Paris’te,Milano’da ibadete kapalı ,eski,kısmen yıkık kiliselerde siyah mumların ışığında ayinler düzenlemeye ,kara kediler,kara horozlar kesilmeye, kanlar akıtılmaya devam edildiği Los Angeles’ ta büyücü örgütlerin sayılarının kabardığı, dergilerde ve gazetelerde büyücülerin, falcıların medyumların sayfalar dolusu ilanlar verdiklerine, televizyon ekranlarında resmi cadıların program yaparak kitaplarını tanıttıklarını, her türlü sihir ve büyücülüğün gündemde yerini koruduğuna, medyatik olduğuna, şu veya bu şekilde varlıklarını sürdürdüklerine şahit olmaktadır. İngiltere’de sihirbazların, büyücülerin, cadıların ve büyücü örgütlerini, genç güzel, alımlı ve çoğunlukla çıplak olan cadı kılıklı bayanlar ve taraftarları ile gece vakti açık alanlarda veya kapalı mekanlarda ayinler düzenledikleri, eskiden kalma dualar okudukları, sihirli daireler çizdikleri, kurulan sunaklarda kılıç, kama, sihirli değnek, tuz, su ve tütsü gibi materyaller kullanarak doğa güçlerine taptıkları ve böylece kötü etkilerden korunduklarına inandıkları ve bu toplantılarına çıplak olarak icra ettikleri İngiliz basınında yer almaktadır. Dünya tarihinde folklora dayalı bir kültürün yansıması ve ilkel bir bilgi olarak değerlendirilen sihir ve büyü,çağdan çağa,kıtadan kıtaya tekrarlanarak uygulanmaya devam etmiş,her zaman ve her yerde mevcut olmuş ve olmaya devam sömürünün, aşırı güç ve iktidar oyunlarının kol gezdiği çağımızda bile başvurulan bir çare olarak görülmektedir. İkinci Dünya savaşında,Almanların İngiltere’yi istila etmeye hazırlandıkları bir sırada Bournemouth sahillerinde ülkenin en ünlü büyücü ve cadılar bir araya gelerek sihirli daireler çizerler,güçlerini birleştirerek ve Hitler’e şu mesajı gönderirler Denizi aşamasın, denizi aşamasın, buraya gelemesin, buraya gelemesin!” Hitler’in bu mesajı alıp almadığı bilinmiyorsa da büyücülerin tüm çabasına rağmen, Londra’nın Liman bombalarına hedef olduğu bilinmektedir. İngiliz büyücülerinin bu yöntemi, daha önce,Nopolyon’a ve Kraliçe Elizabeth döneminde İspanyollara karşı da uyguladıkları söylenmektedir. Sihir ve Büyünün Tarihçesi hakkında soru,sorun ve görüşleriniz için bizimle iletişime geçebilirsiniz… Bir önceki yazımız olan İslamda Büyü başlıklı makalemizde büyü, büyüler ve islamda büyü hakkında bilgiler verilmektedir. Büyü, Sihir ile ilgili ayetler Ve tuttular şeytanların Süleyman’ın mülkü üzerine uydurdukları batıl yalanların peşine takıldılar. Süleyman kâfir olmadı fakat şeytanlar kâfir oldular. İnsanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe, Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. “Biz ancak bir imtihanız/dinin için fitneyiz. Sakın küfre girme.” demeden kimseye onu öğretmiyorlardı. Onlardan kadınla kocanın arasını ayıracak sihri öğreniyorlardı. Allah’ın izni olmadan o sihirle kimseye zarar verecek değillerdir. Hakikatte onlara zarar verip faydası olmayan bir şey öğreniyorlardı. Andolsun ki o sihri satın alanın ahirette hiçbir nasibinin olmadığını çok iyi biliyorlardı. Nefislerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür. Keşke bilselerdi! 2/Bakara 102 ► O zaman Allah diyecek ki “Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetlerimi hatırla. Hani seni Ruhu’l Kudüs Cibril ile desteklemiştim. Hem beşikte hem de yaşlılıkta insanlarla konuşuyordun. Hani sana Kitab’ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş suretinde bir şey yapıyordun, sonra ona üflüyordun. O da benim izin vermemle canlı bir kuş oluyordu. İznimle kör ve alaca hastasını iyileştiriyordun. İznimle ölüleri kabirlerinden diri olarak çıkarıyordun. İsrailoğullarına apaçık delillerle geldiğinde, onlardan kâfir olanlar Bu apaçık bir sihirdir.’ demişlerdi de onları senden engelleyerek seni korumuştum.” 5/Mâide 110 ► Şayet sana kağıt üzerine yazılmış bir kitap indirsek ve ona elleriyle dokunacak olsalar yine de o kâfirler “Bu apaçık bir büyüden başkası değildir.” diyecekler. 6/En’âm 7 ► Ne ilginç! “İnsanları uyar ve iman edenleri Rableri katında değerli bir konumda olmakla müjdele” diye, içlerinden bir adama vahyedişimiz insanlara tuhaf mı geldi? Kâfirler dediler ki “Şüphesiz ki bu, apaçık bir sihirbazdır.” 10/Yûnus 2 ► Tarafımızdan onlara hak geldiği zaman “Şüphesiz ki bu, apaçık bir sihirdir.” demişlerdi. 10/Yûnus 76 ► Musa demişti ki “Hak size geldiğinde, bu sihir’ mi diyorsunuz? Hâlbuki sihirbazlar kurtuluşa eremezler.” 10/Yûnus 77 ► “Atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan bizleri uzaklaştırmak ve yeryüzünde büyüklük/otorite siz ikinizin olsun diye mi bize geldin? Biz, ikinize de inanmayız.” demişlerdi. 10/Yûnus 78 Tevhid davetini çıkarcılıkla, ülkeyi bölmekle ve dini ifsad etmekle suçlamak, Firavun’ların ortak özelliğidir. Bk. 7/A’râf, 110, 123; 40/Mü’min, 26 ► Firavun “Bana bütün usta büyücüleri getirin.” demişti. 10/Yûnus 79 ► Sihirbazlar gelince Musa “Atın bakalım ne atacaksanız.” demişti. 10/Yûnus 80 ► Onlar ellerindekileri atınca, Musa demişti ki “Bu yaptığınız büyüdür. Şüphesiz ki Allah, onu iptal edecektir. Çünkü Allah, bozguncuların yaptığını ıslah etmez.” 10/Yûnus 81 ► Hanginizin daha güzel amel yaptığını denemek/ortaya çıkarmak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Ve arşı, su üstündeydi. Şayet onlara “Hiç kuşkusuz ölümden sonra diriltileceksiniz.” desen, o kâfirler “Bu apaçık bir sihirdir.” derler. 11/Hûd 7 ► Hiç şüphesiz “Gözlerimiz perdelendi. Hayır, galiba bizler büyülenmiş bir toplumuz.” derler. 15/Hicr 15 ► Onlar gizlice seni dinlediklerinde neye kulak verdiklerini ve kendi aralarında fısıldaşırken zalimlerin “Siz yalnızca büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.” dediklerini çok iyi biliyoruz. 17/İsrâ 47 ► Andolsun ki Musa’ya, dokuz apaçık ayet/mucize verdik. Sor İsrailoğullarına! Hani Musa onlara geldiğinde Firavun ona “Ey Musa! Ben, senin kesinlikle büyülenmiş biri olduğuna inanıyorum.” demişti. 17/İsrâ 101 ► Dedi ki “Yaptığın büyüyle bizleri yurtlarımızdan sürüp çıkarmak için mi geldin ey Musa?” 20/Tâhâ 57 ► “Kesinlikle biz de onun benzeri bir büyü ile sana geleceğiz. Bizimle senin aranda, bir buluşma yeri ve zamanı belirle. Ne biz ne de sen sözümüzden dönelim. Belirlediğin mekân hepimize eşit mesafede/düzlük bir alan olsun.” 20/Tâhâ 58 ► Dediler ki “Şüphesiz ki bu ikisi, sizleri yaptıkları büyüyle yurdunuzdan sürüp çıkarmaya ve bugüne kadar ciddi çabalar harcayarak kurduğunuz en ideal sistemi silip yok etmeye çalışan iki sihirbazdır.” 20/Tâhâ 63 ► Demişti ki “Hayır! Bilakis, önce siz atın!” Birde ne görsün ipleri ve asaları, yaptıkları büyü nedeniyle, gerçekten hareket ediyor gibi geldi ona. 20/Tâhâ 66 ► “At sağ elindekini! Onların yaptıklarını yutacaktır. Onların yaptığı yalnızca bir büyücü hilesidir. Ve büyücü ne yaparsa yapsın, kurtuluşa eremez/başarılı olamaz.” 20/Tâhâ 69 ► Yaşananlar üzerine sihirbazlar secdeye kapanmış “Harun’un ve Musa’nın Rabbine iman ettik.” demişlerdi. 20/Tâhâ 70 ► Firavun demişti ki “Size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi? Şüphesiz ki o, size sihir öğreten büyüğünüzdür. Ellerinizi ayaklarınızı çaprazlama kesecek ve sizi hurma kütüklerine asacağım. Hangimizin azabının daha çetin ve kalıcı olduğunu da bileceksiniz.” 20/Tâhâ 71 ► Demişlerdi ki “Seni, bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratan Allah’a tercih etmeyeceğiz. Ne hüküm vereceksen ver! Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.” 20/Tâhâ 72 ► “Şüphesiz ki günahlarımızı/hatalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihirbazlığı bağışlasın diye, Rabbimize iman ettik. Allah daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” 20/Tâhâ 73 ► Kalpleri oyundadır… Zulmedenler aralarında gizlice fısıldaşırlar “Bu da sizin gibi bir insan değil midir? Göz göre göre büyülenmeye teslim mi olacaksınız?” 21/Enbiya 3 ► “Ya da onun üzerine bir hazine atılması veya kendisinden yediği bir bahçesi olması gerekmez miydi?” Zalimler dediler ki “Siz yalnızca büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.” 25/Furkân 8 ► Çevresinde bulunan seçkinlere “Bu, bilgili/usta bir büyücüdür.” demişti. 26/Şuarâ 34 ► Büyücüler Firavun’a geldiler “Şayet biz Musa’ya üstün gelirsek herhâlde bize dolgun bir ücret verirsin artık, değil mi?” demişlerdi. 26/Şuarâ 41 ► Sihirbazlar secdeye kapandılar. 26/Şuarâ 46 ► “Size izin vermeden önce mi ona iman ettiniz? Şüphesiz ki o, size büyü öğreten büyüğünüzdür. Pek yakında yapacaklarımı bileceksiniz/anlayacaksınız. Şüphesiz ki ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kesip hepinizi asacağım.” demişti. 26/Şuarâ 49 ► Demişlerdi ki “Sen, ancak büyülenmişlerdensin.” 26/Şuarâ 153 ► Demişlerdi ki “Sen ancak büyülenenlerdensin.” 26/Şuarâ 185 ► Basiretli kılan ayetlerimiz kendilerine geldiğinde “Bu, apaçık bir büyüdür.” dediler. 27/Neml 13 ► Musa onlara apaçık ayetlerimizle gelince dediler ki “Bu, uydurulmuş büyüden başka bir şey değildir. Biz geçmiş atalarımızdan böyle bir şey işitmedik.” 28/Kasas 36 ► Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda “Bu, sizi babalarınızın ibadet ettiği ilahlarınızdan alıkoymaya çalışan bir adamdan başkası değildir.” dediler. Ve dediler ki “Bu, yalnızca uydurulmuş bir iftiradır.” Kâfirler, hak kendilerine geldiğinde “Bu, apaçık bir büyüden başkası değildir.” dediler. 34/Sebe’ 43 ► Ve derler ki “Bu, apaçık bir sihirden başkası değildir.” 37/Saffât 15 ► Firavun’a, Haman’a ve Karun’a… Dediler ki “Çok yalancı bir büyücüdür.” 40/Mü’minĞafir 24 ► Hak kendilerine geldiği zaman “Bu, sihirdir ve biz, bunu inkâr edenleriz.” dediler. 43/Zuhruf 30 ► Dediler ki “Ey büyücü! Rabbinin senin yanındaki duanı kabul edeceğine dair ahdiyle bizim için dua et. Azabı giderirse hiç şüphesiz biz, hidayet ehli oluruz.” 43/Zuhruf 49 ► Onlara apaçık ayetlerimiz okunduğunda, kâfirler kendilerine gelen hakka “Bu apaçık bir büyüdür.” dediler. 46/Ahkâf 7 ► Tüm gücüyle yüz çevirdi ve “Büyücü yahut deli.” dedi. 51/Zâriyat 39 ► Onlardan öncekiler de, kendilerine gelen her resûle aynı bunların yaptığı gibi “Sihirbaz ya da delidir.” dediler. 51/Zâriyat 52 ► “Bu da büyü olabilir mi? Yoksa siz mi görmüyorsunuz?” 52/Tûr 15 ► Şayet bir ayet/mucize görseler yüz çevirir ve “Yoluna devam eden/yok olup gitmeye mahkûm bir sihirdir” derler. 54/Kamer 2 ► Hani Meryem oğlu İsa da “Ey İsrailoğulları! Şüphesiz ki ben, Allah’ın size gönderdiği resûlüyüm. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayan ve benden sonra gelecek, ismi Ahmed olan Resûl’ü de müjdeleyenim.” demişti. Apaçık deliller onlara geldiğinde “Bu, apaçık bir büyüdür.” dediler. 61/Saff 6 ► Ve dedi ki “Bu, sihirbazlardan aktarılan bir büyüden başkası değildir.” 74/Müddessir 24 ► De ki “Sabahın Rabbine sığınırım.” 113/Felak 1 ► “Yarattığı şeylerin şerrinden.” 113/Felak 2 ► “Karardığı zaman gecenin şerrinden.” 113/Felak 3 ► “Düğümlere üfüren büyücü kadınların şerrinden.” 113/Felak 4 11 Perşembe Ağustos 2022 Son Dakika Haberleri Manevi Yönde Rahatsızlık Büyü Kimlere Zarar Veremez? Büyü belirtileri nelerdir ? Büyü ve Cinlerden Korunmak İçin Okunacak Dualar İslam’da Büyü sihir Yapmanın Hükmü Nedir? Kazançların bereketli olması için dua Cinler musallat olduğu kişiye ne yapar Nazardan Korunma Duası Kara Büyü Ümmü Sıbyan Nedir? Büyüden Nasıl Korunuruz? Kur’an-ı Kerim şifadır Epilepsi Sara Hastalığı ve Manevi Tedavi Hususları Cinler ile ilgili ayetler Büyü, Sihir ile ilgili ayetler Nisa suresi ve Tefsiri Bakara suresi ve Tefsiri Fâtiha Suresi 1. Ayet Tefsiri Hayvanlardan Bahseden Ayetlerden Alınacak 6 İbret Dış görünümü değiştir Kenar Bölmesi RSSInstagramYouTubeTwitterFacebook Menü Arama yap ... Anasayfa/Büyü ile ilgili Ayetler Ayetler Büyü, Sihir ile ilgili ayetler Büyü, Sihir ile ilgili ayetler Ve tuttular şeytanların Süleyman’ın mülkü üzerine uydurdukları batıl yalanların peşine takıldılar. Süleyman kâfir olmadı fakat… Devamını Oku » Başa dön tuşu Bakara / 102. Ayet وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ Onlar, Süleyman’ın saltanatı aleyhinde şeytanların uydurduğu yalanlara uydular. Oysa Süleyman hiçbir zaman kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü onlar, insanlara büyü yapmayı ve Bâbil’de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirilen bilgileri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek “Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın öğrettiğimiz bilgileri büyü yapmada kullanıp da kâfir olma!” demeden hiç kimseye bir şey öğretmezlerdi. Onlar ise bu iki melekten, karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Onlar, Allah’ın izni olmadıkça o büyü ile hiç kimseye zarar veremezler. Fakat onlar kendilerine fayda değil zarar verecek şeyi belliyorlardı. Elbette onlar, büyüyü satın alan kimselerin âhirette hiçbir nasibi olmadığını da çok iyi biliyorlardı. Karşılığında kendilerini sattıkları şey, ne kötüdür! Keşke bunu bilselerdi! Bakara / 103. Ayet وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ Eğer onlar iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, Allah’ın onlara vereceği sevap elbette daha hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi! Felâk / 1. Ayet قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ De ki “Sığınırım sabahın Rabbine”; Felâk / 4. Ayet وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ “Düğümlere üfleyen büyücü kadınların şerrinden”, Mâide / 110. Ayet اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًاۚ وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ O zaman Allah şöyle buyuracak “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla. Hani seni Rûhu’l-Kudüs ile desteklemiştim de hem beşikte hem yetişkin halde iken insanlarla konuşurdun. Sana yazı yazmayı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Hani benim iznimle çamurdan kuş sûretinde bir varlık yapıyor, ona üflüyor, o da yine benim iznimle gerçek kuş oluyordu. Benim iznimle anadan doğma körü ve teni alacalıyı iyileştiriyor, yine benim iznimle ölüleri diriltiyordun. Bir vakit de, İsrâiloğulları’nın öldürme kastıyla sana uzanan ellerini geri çekmiştim kendilerine apaçık deliller ve mûcizeler getirmiştin de, aralarında küfür içinde boğulup gidenler Bu düpedüz büyüden başka bir şey değil!» demişlerdi.” A'râf / 113. Ayet وَجَٓاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُٓوا اِنَّ لَنَا لَاَجْرًا اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ Sihirbazlar Firavun’a geldiler “Gâlip gelen biz olursak, herhalde bize bir mükâfat olur, değil mi?” dediler. A'râf / 116. Ayet قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ Mûsâ da “Siz atın!” dedi. Sihirbazlar, son hazırlıklarını yapıp ellerindeki büyü aletlerini yere atınca, orada bulunan herkesin gözünü boyadılar, onları korkudan dehşete düşürdüler ve böylece büyük bir sihir gösterisi yaptılar. A'râf / 120. Ayet وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ Sihirbazlar ise hep birden secdeye kapandılar. Tâ-Hâ / 58. Ayet فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَانًا سُوًى “Madem öyle, biz de sana onun benzeri bir büyü ile karşı koyacağız. Öyleyse sen aramızda, sonradan katılmaktan caymayacağımız bir buluşma vakti ayarla da, düz ve geniş bir alanda karşılaşıp kozlarımızı paylaşalım!” Tâ-Hâ / 63. Ayet قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى Şöyle dediler “Bakın, bu ikisi var ya, bunlar birer sihirbazdır; sihirleriyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak ve benimsediğiniz ideal hayat tarzınızı yok etmek istiyorlar.” Tâ-Hâ / 66. Ayet قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى Mûsâ “Hayır, önce siz atın” dedi. Attılar; bir de baktı ki, sihirleri sayesinde onların ipleri ve değnekleri kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor. Tâ-Hâ / 73. Ayet اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى “Şüphesiz biz, Rabbimize iman ettik. O’nun hatalarımızı ve bu arada bize zorla yaptırdığın sihir günahını bağışlayacağını umuyoruz. Allah’ın vereceği mükâfat seninkinden daha hayırlı, cezası da seninkinden daha devamlıdır.”

fal sihir ve büyü ile ilgili ayetler